Cadı avı, kimlikkırım, diaspora
İki yıl önce bir başka bağlamda söz konusu etmiştim ama şimdi KHK ile ihraç edilen, aralarında bazı yakın dostlarımın da bulunduğu BAK imzacısı akademisyenlerin durumunu değerlendirirken tekrar gündeme...
İki yıl önce bir başka bağlamda söz konusu etmiştim ama şimdi KHK ile ihraç edilen, aralarında bazı yakın dostlarımın da bulunduğu BAK imzacısı akademisyenlerin durumunu değerlendirirken tekrar gündeme getirme gereği duyuyorum.
Sadece Türkiye’de değil, dünyada da pek çok insan, Avrupa tarihinde karşımıza çıkan cadı-avı çılgınlığını Orta Çağ’ların karanlık atmosferinde vuku bulmuş sanır. Bu yanlıştır. Yüzbinlerce insanın “şeytani cadılık” suçlamasıyla geniş çaplı ve sistematik katliamı, 15’inci yüzyıldan itibaren, yani Yeni Çağ’la birlikte karşımıza çıkar. Tepe noktasına ise 16’ıncı ve 17’nci yüzyıllarda erişir; erken modern dönemin iki diğer önemli olayı, Protestan Reformu ve Din Savaşları ile birlikte…
Bu buluşmanın, yani cadı avları ile Hristiyanlık-içi bir “çatışkı”nın aynı zaman kesitinde karşımıza çıkmasının nedeni nedir sorusuna pek çok cevap verilmiştir. Bunlardan birisi, her ne kadar tartışma ve sorgulamaya da fazlasıyla açık olmakla birlikte hayli çarpıcı ve düşündürücüdür.
İngiliz tarihçi Hugh Trevor-Roper’a göre cadı avları, Katoliklikle Protestanlık arasında 16’ncı yüzyıldan itibaren başlayan rekabet ve çatışmanın sonucu olarak şiddetlenmiştir.
Cadılar, yani Avrupa’nın Hristiyanlıkla hiç ilişkisi olmayan ve doğa tapımına dayalı paganizmle büyüsel işlemleri buluşturmuş inanç pratisyenleri, Hristiyanlığın kendi içindeki kavgada kilise babalarınca kitlelerin dikkatini bu iç çatışmadan uzaklaştırma, başka noktaya sevk etme yolunda hedef gösterilmiş, kurban edilmişlerdir.
***
Kotarılış ve sahneye konuş sürecinde hâlâ mevcut bir dolu karanlık noktayı, boşluğu, belirsizliği bir yana bırakarak ileri sürüyorum: 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında da din referanslı bir iç-iktidar çekişmesinin çirkinlikleri ifşa oldukça, Hristiyanlık-içi bir çatışma sürecinde cadıların başına gelmiş olanlar, ne AKP ne de FETÖ ile ilişkisi olmayan, dünyaya ve insana bambaşka gözle bakan insanların başına geliyor Türkiye’de...
Bizler… Solcusuyla, sosyal demokratıyla, sosyalistiyle, liberaliyle, Kemalist’iyle, feministiyle, LGBTİ’lisiyle, çevrecisiyle… Siyasi aktivistler, gazeteciler, akademisyenler, öğretmenler, öğrenciler, sendikacılar, sanatçılar, edebiyatçılar…