Diyanet neden kurulmuştu?
Kendilerini “Atatürkçü Cumhuriyetçi” olarak tanımlayan dokuz ilahiyatçının Diyanet’i laikliğe, Atatürk’e, Cumhuriyet’e sahip çıkmaya çağırması, (sayısal...
Kendilerini “Atatürkçü Cumhuriyetçi” olarak tanımlayan dokuz ilahiyatçının Diyanet’i laikliğe, Atatürk’e, Cumhuriyet’e sahip çıkmaya çağırması, (sayısal açıdan) yükte hafif gibi görünse de pahada gayet ağır bir yerinde çıkıştır.
Yerindedir, çünkü Diyanet laik Cumhuriyet’in var ettiği bir kurumdur.
İlahiyat hocalarımız, Diyanet’i İslam’ın farklı yorumlarına mensup bütün Müslümanlara ve ayrıca tüm farklı inanç sahiplerine yönelik ayrımcı tutum ve uygulamaların son bulması için de gayret göstermeye çağırmış.
Bu da hep yazdığımız bir husus; “çoğul” bir toplumun laik devletinde resmi bir din kurumu olacaksa ancak böyle olabilir.
Elbette bu söylenenler “naiflik” olarak görülecektir. Çünkü bugünden bakıldığında laik Cumhuriyet’i kuranların nasıl olup da dini bu kadar devletin göbeğine bağladıklarını anlamak kolay değildir.
Çünkü bugün, 100 bini aşkın çalışanıyla “laiklik düşmanı” devasa bir kurum haline geldiği izlenimini hepimize bol bol sergileyen bir Diyanet vardır.
Peki, laikliği rejimin olmazsa olmazı kılmış bir siyasi irade, bugün onun başını yiyecek noktaya gelmiş bu kurumu neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt şekilde (3 Mart 1924) neden, ne amaçla var etmiştir?
***
Cevap arayışında en önemli ipucu, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hilafetin kaldırılmasıyla aynı gün hayata geçirilmiş olmasıdır.
Bu, “İslam enternasyonalizmi” (Panislamizm) iddiasından vazgeçip “nasyonal”, yani ulusal bir İslam arayışına yönelmeyi yansıtan en çarpıcı örnektir.
Cumhuriyeti kuranlar, kendi bindikleri dalı kesecek kadar ne yaptığını bilmez insanlar değildi. Onlar, (ne kadar mümkün olup olmadığı tartışması bir kenara) İslam’ı ulusallaştırmak, “ulus-devlet” (Cumhuriyet) sınırları dışına taşmayan biçimde yeniden yapılandırmak istediler.
Ve tüm Müslümanlar için bağlayıcı ideal ve iddiaya sahip, İslam adına “evrenselci” halifelikten vazgeçerken nasıl modern ulus-devlet parametresiyle (kural ve ilkeleriyle) hareket ettilerse, Diyanet’i hayata geçirirken de aynı parametreden hareket ettiler.
Modern toplumu var eden temel dönüşüm dinamiklerinden biri, dinde reformdur. Reform hareketi, Katolikliğin evrenselci anlayışına karşı dinin (Hıristiyanlığın) ulusallaşması sonucunu da doğurmuştur.
Bu, Türk modernleşmesinin öncü siyasi kadrolarının esin kaynağını oluşturdu.
O yüzden halifelik gibi “evrenselci” ve “enternasyonalist” bir kurum kaldırılırken dinde ulusallaşmanın arayışına gidildi.
Kur’an’ın ve ezanın Türkçeleştirilmesi yolundaki girişimler bu arayışın sonucu olduğu gibi Diyanet İşleri Başkanlığı da aynı arayışın sonucudur!..
***