Erdoğan, Süleyman Yalçın’a iktidar borçludur!
Köşe yazarlığının kaderidir, bazen konu bulmakta zorlanırsınız, bazen de o kadar çok yazılacak konu arasından seçim yapmakta… Bugün ikinci sorunla karşı karşıyayım. Rus...
Köşe yazarlığının kaderidir, bazen konu bulmakta zorlanırsınız, bazen de o kadar çok yazılacak konu arasından seçim yapmakta… Bugün ikinci sorunla karşı karşıyayım. Rus Büyükelçisi’nin katledilmesini de yazabilirim, İstanbul Erkek Lisesi’nde yaşanan “Noel krizi”ni de… Berlin’de Noel panayırına, Zürih’te bir camiye yönelik saldırıların Ankara’daki suikastla eşzamanlılığı üzerinden bir dinler-arası çatışma kurgusuna da kalem tutabilirim. Hatta 2050’de yeryüzünde 10 milyar nüfusa ulaşacak insan türünün karşı karşıya kalacağı kıtlık tehlikeleri üzerine bir yoruma gidebilirim.
Bunların hiçbirini (şimdilik) yapmayıp bugünü Türk muhafazakâr düşünce dünyasının önde gelen bir isminin vefatına yönelik değerlendirmeye hasrediyorum.
Aydınlar Ocağı kurucularından ve başkanlarından Prof. Dr. Süleyman Yalçın90 yaşında aramızdan ayrıldı. Önceki gün Fatih Camii’nde düzenlenen cenaze töreninde devlet, tepeden tırnağa tam kadro yerini almıştı. Törenden en manidar görüntü de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tabuta başköşede verdiği omuzdur. Bize yakın siyasi tarihimizin hikâyesini fazla söze hacet bırakmaksızın bir çırpıda anlatır.
Erdoğan, iktidarını Yalçın’a borçludur.
Prof. Süleyman Yalçın’ı “Yeni Türkiye”nin “banisi”, daha doğrusu sahne ışıkları önündeki banisi saymak bir abartı olmaz.
12 Eylül 1980 darbesi sonrasında devletin resmi-ideolojik yörüngesindeki değişimin düzenleyicisi, biçimleyicisi ve yürütücüsü olarak ortaya çıkan isim, o dönemin Aydınlar Ocağı başkanı Prof. Yalçın’dır.
Dünyanın içerisinde olduğu Soğuk Savaş ikliminde sıcak mı sıcak bir iç savaş (“Sağ-Sol Çatışması”) zemininden askeri darbe ile çıkmış ama yağmurdan kaçarken de doluya tutulmuş Türkiye, Aydınlar Ocağı patentli “Türk-İslâm Sentezi” ideolojisi ile bugünleri var edecek geleceğe ilk adımları attı demek mümkündür.