Kelebeğin bumerang etkisi!
Köşe yazarlığımın bir yörüngesi de televizyon eleştirmenliği olduğu için Altın Kelebek ödül töreninin yapıldığı 13 Kasım gecesinin başlangıcına ekranda canlı yayında...
Köşe yazarlığımın bir yörüngesi de televizyon eleştirmenliği olduğu için Altın Kelebek ödül töreninin yapıldığı 13 Kasım gecesinin başlangıcına ekranda canlı yayında göz ucuyla baktığımda içimi bir hüzün kapladı.
Cumhuriyet’teydim. Gazete olarak maruz kaldığımız operasyonun ardından yaralarımızı sarmaya çalışırken bir yandan da geçmiş olsun ziyaretinde bulunan dostlarla ilgileniyorduk. Bu arada dışarıda bizimle dayanışma için müzik dinletisi gerçekleştiren Yeni Türkü solisti Derya Köroğlu’nun bahçedeki okurlarımızın eşliğinde seslendirdiği efsane şarkılar kulağımıza çalınıyordu.
Sonrasında Köroğlu da “Herkesler Altın Kelebek yarışması falan filana giderken ben ödülümü Cumhuriyet’ten aldım” şeklinde müthiş bir açıklamada bulundu ki bu bizim için her şeyden kıymetliydi. Ama ben yine de hüzünlüydüm.
Gel gelelim hüznümün nedeni, biz bir darbe yemiş ve bir avuç aydınlık insanın verdiği omuzla doğrulmaya çalışırken Altın Kelebek’in göz kamaştırıcı ortamından; Oskar’ları, “Emmy”leri çağrıştıran şaşaasından; “Kırmızı Halı”sından uzak kalmış olmak falan değildi.
Ben, oradakiler adına hüzünlüydüm ve onların sanki memlekette hiçbir şey olmamışçasına, rüya gibi bir atmosferde adeta efsunlanmış görüntülerine üzülüyordum.
Halleri, Konstantinopolis fethedilirken surların gerisinde meleklerin cinsiyetini tartışan papazları andırdığı için üzülüyordum!..
Sadece bizim gazete Cumhuriyet’in değil, ama “Cumhuriyet”in surlarına dayanmış, kendileri için de bir nefeslik mesafedeki dinbaz-totaliteryanizmin varlığını hissetmiyormuşçasına bir bilinç ve ruh körlüğü içinde oldukları için üzülüyordum.
Ve nasıl ki Bizans devrilirken meleklerin cinsiyetini tartışmak papazları kurtarmadıysa Cumhuriyet çökertilirken de “kelebek” dağıtmanın kimseye fayda getirmeyeceğini bildiğim için üzülüyordum.
***
Nitekim netice, hüznümün yersiz olmadığını gösterdi.