Kendinden korkmak
Kürdistan tabiriyle “antropolojik” çerçevede tanışır tanışmaz, çiçeği burnunda bir sosyal bilimci olarak adeta ölümlerden ölüm beğenmeye başlamam da bir oldu!.. Ortadoğu...
Kürdistan tabiriyle “antropolojik” çerçevede tanışır tanışmaz, çiçeği burnunda bir sosyal bilimci olarak adeta ölümlerden ölüm beğenmeye başlamam da bir oldu!.. Ortadoğu toplumları ve kültürleri üzeri
ne Londra’da lisansüstü çalışma yaparken gerçekleşti bu tanışma. Hollandalı antropolog Martin Van Bruinessen’in 1978’de yayımlanmış “Agha, Shaikh and State – On the Social and Political Organization of Kurdistan” (Ağa, Şeyh ve Devlet – Kürdistan’ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi Üzerine) başlıklı kitabı aracılığıyla...
Kitap, yazıldığı dönemde SSCB, İran, Irak, Türkiye ve Suriye ulusdevletlerinin “siyasi” hükmü altındaki bir “kültürel” coğrafyada hayatın akışına, bu coğrafyaya içsel (ağalar, şeyhler) ve dışsal (belirtilen devletler) iktidar dinamiklerinin birbiriyle ilişkileri üzerinden tarihten bugüne ışık tutma girişimiydi (Kitabın 1992’de genişletilmiş ve geliştirilmiş baskısının çevirisi için bkz. “Ağa, Şeyh, Devlet”, İletişim, 2003).
Siyasal-antropolojik bir başyapıt olan bu çalışmanın adındaki “Kürdistan” ifadesini, 12 Eylül darbesinin hâlâ siyasal atmosferi belirlediği 1980’ler Türkiye’sinden, “Kürt” sözcüğünün “kart-kurt”la irtibatlandırıldığı; Kürtçenin bir dil olarak yasaklandığı; Kürtler’in de “Dağ Türkleri”nden ibaret sayıldığı bir iklimden çıkıp gelmiş bir öğrenci olarak karşımda buldum.
Benim ülkemde siyaseten “Kürt”ten bahis mümkün değilken, kültürel-antropolojik çerçevede “Kürdistan”dan bahseden çalışmalardan haberdar ve bilgilenir oldum.
O zamanlardan bugüne de tabiri bu çerçevede yeri geldiğinde kullanmaktan kaçınmadım.
Malûm olduğu üzere bir ara o göstermelik “Barış Süreci” paralelinde Kürtçe yayının bile “resmileştiği” konjonktürde bu türden sözcük takıntılarının aşılması yönünde de hava estirildi. Ancak yine malûm ki yakınlarda (özellikle “7 Haziran”dan rövanş alırcasına düzenlenen) 1 Kasım 2015 seçimleri sonrasında ve “terörle mücadele” konsepti eşliğinde bunlar tekrar “dil yakar” hale gelmiş bulunuyor.
Bunun somut bir göstergesi olarak önceki günkü Cumhuriyet’te Selda Güneysu arkadaşımızın haberinden öğreniyoruz ki AKP ve MHP’nin üzerinde uzlaştığı Meclis İçtüzüğü değişiklik teklifinde, milletvekillerinin Meclis’te yaptıkları konuşmalarda “Kürdistan” demeleri durumunda para cezasına çarptırılmaları öneriliyor.
Kürdistan tabirini “siyasi” vurguyla Türkiye parlamentosunda kullanmayı engelleme hedefine yönelik bu önerinin daha genel bir yasak ve cezaya evrilmesi de kuvvetle muhtemeldir.