Laiklik, inançta adalet demektir!
Dünkü yazımda bahsettiğim üzere 2013 yılında Diyanet’in etnik ve dinsel temelli farklılıklar karşısında, özellikle Güneydoğu (Kürtlük, Şafiîlik, Alevilik) bağlamında nasıl bir...
Dünkü yazımda bahsettiğim üzere 2013 yılında Diyanet’in etnik ve dinsel temelli farklılıklar karşısında, özellikle Güneydoğu (Kürtlük, Şafiîlik, Alevilik) bağlamında nasıl bir yaklaşım geliştirmesinin tartışıldığı çalıştayda katılımcıydım.
Çalıştayın tartışma gündemi kaçınılmaz olarak Diyanet’in farklı inançlar karşısındaki pozisyonu meselesine doğru daha genel bir çerçeveye genişledi.
Toplumun tüm farklılık ve çeşitliliğini kuşatabilecek, böylece herkes tarafından kabul görebilecek bir Diyanet mümkün müydü?
Diyanet, “adil” bir din kurumu olabilir miydi?
***
“Belki” diyerek şu iyi niyetli “antropolojik” öneride bulundum:
Madem ki “Sünni-Hanefi” anlayışın hâkim olduğu bir Diyanet’in inanca eşit ve tarafsız, yani adil yaklaşabilmesine yönelik kuşkular var. Ağırlıklı olarak Alevi, bunun yanı sıra Alevi olmayan “seküler” kültürel dokulu yurttaşlardan, keza gayri- Müslim azınlıklar ve diğer irili- ufaklı inanç pratisyenlerinden de yükselen kuşkular...
Öyleyse Diyanet’i (bizde hiç olmayan) “karşılaştırmalı din çalışmaları” itkisiyle hareket edip bir “kültürel-evrensel” olarak her zaman-zeminde karşımıza çıkan “kutsal”ın farklı tezahürlerini yansıtan bir platform olarak düzenleyelim...
Dedim!..
Bunu dedikten sonra da Avustralya Yerlileri’nin “totemizm” inancından bahsettim. Fransız sosyolog Durkheim’in bu hususta hâlâ çığır açıcı niteliğini koruyan eserinden (“Dinsel Yaşamın İlksel Biçimleri”) ve onun totemizm örneği temelinde dinin başlangıcını “kutsal” arayışı ile ilişkilendiren yaklaşımından dem vurdum.
Ve Diyanet bünyesinde totemizmi dahi “değer”lendiren bir bakış açısı ve çalışma stratejisinin hayata geçirilmesi “hayal”ini ortaya attım.