Milliyetçilik kazandı, ümmetçilik kaybetti mi?
Günlerdir “Kim ne kadar FETÖ’cü” didişmesi yüzünden cadı avlarıyla, cemaat itirafçılarıyla ve “McCarthyist” yayıncı-sunucularla toz duman gündemin anaforunda çok önemsediğim...
Günlerdir “Kim ne kadar FETÖ’cü” didişmesi yüzünden cadı avlarıyla, cemaat itirafçılarıyla ve “McCarthyist” yayıncı-sunucularla toz duman gündemin anaforunda çok önemsediğim bir konuyu ele alma fırsatı bulamadım.
Geçen haftaki yazısında Aydın Engin’in Yenikapı mitingi kulisinde İslâmcı bir medya mensubuyla sohbetinden, bana da zarif bir göndermede bulunarak aktardığı bir konu bu.
Mevzubahis kişi, “Tayyip Bey ümmetçilik atından inip milliyetçilik atına binmiş gibi. Atı da ha bire kırbaçlıyor, dörtnala kaldırıyor” demiş. Aydın Abi bu noktada gözlerinin “konunun uzmanı” olarak beni aradığını ama ben miting kalabalığı içinde kaybolmuş olduğumdan, çaresiz sohbeti sürdürmek durumunda kaldığını belirtiyor.
Ardından devam eden diyaloğa geç de olsa odaklaşıp orada o anki eksikliğimi telafi etmeye çalışayım!..
İslâmcı gazetecimiz (özetle) diyor ki “Aslolan Müslüman olmaktır. Arap mı, Türk mü, Kürt mü, Habeş mi hiç fark etmez. İslâm ümmetidir aslolan… Ancak şu miting meydanında ağır basan ne?”
Aydın Abi “Milliyetçilik” cevabını verip muhatabından da onay aldıktan sonra “Bu, sizin mahallede bir olumsuzluk olarak mı değerlendirilir” diye sorunca şunu duyuyor:
“Olumsuzluk hayır, ama bir eksiklik denebilir. Ben sadece Tayyip Bey’in bilhassa darbe girişimi sonrasında milliyetçiliğe aşırı ağırlık tanıyıp İslâmî vurguyu, yani ümmet fikriyatını gölgede bıraktığı kanaatimi ifade ettim.”
Heyhat dünya! Bunları duyunca 20’nci yüzyılın başında 5 yıl sürmüş (1919-1924) Hint Hilafet Hareketi’nin önde gelen isimlerinden Muhammed Ali’nin Türkiye’de halifeliğin kaldırılmasının yarattığı hayal kırıklığı ile sarf ettiği şu bomba söz geldi aklıma:
“Allah insanı yarattı, Şeytan da ulusu…”
Muhammed Ali bunu “Milletler Çağı” denilen yeni dünya düzeninde “kavmiyetçicereyanlar”ın İslâm’da birliğin (ümmetçiliğin) sembolü hilafet kurumunu nasıl gündem-dışı kıldığını acı acı netleştirmek için söylemiştir. Tabii parçası olduğu hareketin “reel” derdi, Britanya’dan bağımsızlaşmış bir Hindistan’da Müslümanlar olarak Hindu çoğunluk içinde ezilmeme ve erimeme yolunda “kimliksel” bir dış-tutunum noktası arayışıydı.