‘Önce Canan’ dedirten bir kötülük tanrıçası
“Kötü”yü oynamak zor iştir. Ama “kötü”yü zirveye taşımak en zor iştir. “Kötü”, bir kurguda esastır. Aynen dinde “Şeytan” gibi…İnsani özün...
“Kötü”yü oynamak zor iştir. Ama “kötü”yü zirveye taşımak en zor iştir.
“Kötü”, bir kurguda esastır. Aynen dinde “Şeytan” gibi…
İnsani özün düşsel dışavurumu (ki biz ona “Din” diyoruz), insandaki iyi(lik)den bir “Mutlak İyi” (Tanrı) var ederek hep ona yönelen bir insan arayışından çıkış bulur.
Ama bu tasarımda insandaki kötü(lük)- den mülhem bir “Mutlak Kötü” de (Şeytan) olmazsa olmazdır.
Bu, bir bakıma kötülüğün yok edilemezliğinin de kabulüdür. Bu düalizm, üç büyük dinin “senaryo”sunu sağlayan mitlerden, bu mitlerle titreşim içindeki eski halk anlatıları destan ve masallara, oradan güncel halk anlatıları olarak tanımlanabilecek dizilere kadar bir “leitmotif” olarak hep karşımızdadır.
“Kötü” hep vardır da onun “iyi” ve iyilik karşısında aslîleşmesi, daha makbul ve arzu edilir hale gelmesi, işte bu, söz konusu senaryoları işlerliğe sokanların öngöremeyeceği beklenmedik bir gelişme olarak vuku bulur bazen...
Sözgelimi, ortaçağ Hıristiyanlığında engizisyoncular, bilmeden-istemeden Şeytan’ı öylesine “fantastik” resmedip pek çok insanın onun cazibesine kapılmasına yol açmışlardır ki dinsel senaryodaki Şeytan tasviri, giderek Satanizm’e besin kaynağı olmuştur.
Tıpkı ATV’de yayınlanan “Eve Dönüş”te şeytanî bir kötülük kumkuması olarak kurguya girmiş Canan’ın (İpek Erdem) insana, “Eğer buysa, yaşasın kötülük” dedirtecek bir çekim gücüyle seyrimizde olması gibi!..
“Eve Dönüş”, gayet aşina olduğumuz türden, herkesin elinin herkesin cebinde olduğu, psikolojik gerilim düzeyi göreli olarak yüksek bir “soap-opera”.