Özlemi yenmek!
İnsanın elinin kaleme, kalemin kâğıda gitmediği, gitmek istemediği anlar vardır. Dokunamazsınız kelimelere, buluşamazsınız cümlelerle... Coşkuyla denize dalıp da suyun altında nefessiz kalmak gibi...
İnsanın elinin kaleme, kalemin kâğıda gitmediği, gitmek istemediği anlar vardır. Dokunamazsınız kelimelere, buluşamazsınız cümlelerle...
Coşkuyla denize dalıp da suyun altında nefessiz kalmak gibi, vurursunuz kaleminizi beyaz yapraklara ama başka zaman kalem her kâğıda dokunduğunda açılan zihin nefesiniz, tıkanmıştır; soluk alamaz halde derya içinde kulaç atmaya benzer şekilde debelenir durursunuz.
Aynen böyle bir zihin/ruh hali içinde kalemle, kâğıtla, kelimeler ve cümlelerle boğuşuyorum şu an!..
Kadri Gürsel’in Silivri Cezaevi kapısında gece yarısından sonra özgürlüğüne kavuştuğunda, hayır, “esirliği tamamına erdiğinde” sarf ettiği cümle, sanırım benim de şu an içinde bulunduğum duruma en doğru tercüme olmakta.
“Sevinecek bir şey yok ortada” dedi Kadri...
330 gün dört duvar arasında kalmış bir insanın, eşine, oğluna, yakınlarına ve tüm sevdiklerine yeniden kavuştuğu anda söylediği sözler bunlar.
Ve bu sözlerin hiç de öyle lâf olsun diye söylenmediğini Kadri cezaevi kapısından ilk çıkış yaptığında yüzündeki ifadeden de hepimiz çok somut olarak fark etmiştik.
Üç duruşmadır mahkeme salonunda hasbelkader zinde, dinamik, güleç ve neşeli olduğundan çok farklı şekilde durgun, neşesiz, mutsuz ve umarsız bir görüntüdeydi Kadri.
Ne o, nihayet artık cezaevi dışında olduğuna sevinebiliyor, ne de biz ona esareti son bulduğu için ne diyeceğimizi bilebiliyorduk!..