Saddam’dan Humeyni’ye, Dilek’in çağrıştırdıkları
Dilek Dündar’ın başına gelenler, yani havalimanı çıkışında pasaportuna el konulup kocası sebebiyle “rehin” durumuna düşürülmesi, kimilerine Nazi Almanya’sını, kimilerine...
Dilek Dündar’ın başına gelenler, yani havalimanı çıkışında pasaportuna el konulup kocası sebebiyle “rehin” durumuna düşürülmesi, kimilerine Nazi Almanya’sını, kimilerine de Stalin dönemi Sovyet- Rusya’sını çağrıştırdı.
Benim aklıma hemen gelense çok daha yakın zaman ve yerden bir örnek olarakSaddam Hüseyin Irak’ı oldu.
Londra’da bulunduğum Birinci Körfez Savaşı (1990-91) yıllarında Saddam rejiminin nasıl işlediğine ilişkin izlediğim bir televizyon programında Irak’ın yurtdışı temsilcilikleriyle ilgili çarpıcı, şaşırtıcı bir bilgi vardı. Belirtildiğine göre, yabancı ülkelerde görevlendirilmiş Irak büyükelçilerinin eş ve çocuklarını yanlarında götürmeleri mümkün değildi. Yani büyükelçiler, “sap gibi”, ailelerinden mahrum bir hayat sürdürmek durumunda kalıyorlarmış atandıkları yabancı memleketlerde...
Nasıl olur, neden böyle dendiğinde, o aralar kendilerini yavaştan ve yüzünü-gözünü çok açık etmeden dışa vuran sürgündeki Irak muhalefeti sözcüleri şöyle açıklıyordu:
“Çünkü Saddam’ın kimseye güveni yok ve yurtdışına gönderdiği elçilerin de kafasının bir yerinde Irak’tan da, kendisinden de kurtulma arzusunun yattığını bilir, düşünür, hisseder. O yüzden yurtdışına gönderdiği diplomatların çoluğuçocuğuBağdat’ta ‘rehin’dir.”
***
“Saddam”, etnik ve dinsel açıdan pare pare bir coğrafyada İngiliz güdümünden çıkışla (1958) başlayıp epey sürmüş siyasi kaosu, toplumun farklı kesimlerini kendisinden “korku”da mutabık kılarak(!) ülkeyi istikrara kavuşturmanın adıydı.
O, bir “korku cumhuriyeti” kurdu.