Statik ve dinamik
Henri Saint-Simon’la birlikte sosyolojinin kurucu babalarından sayılan Auguste Comte nasıl toplumların hem bir statiği hem de dinamiği olduğunu söylemişse bizim mahkemenin de hem bir statiği hem de dinamiği var. Sonuçta mahkeme...
Henri Saint-Simon’la birlikte sosyolojinin kurucu babalarından sayılan Auguste Comte nasıl toplumların hem bir statiği hem de dinamiği olduğunu söylemişse bizim mahkemenin de hem bir statiği hem de dinamiği var.
Sonuçta mahkeme ortamı da bir toplumsallık üretiyor. İlkin turnikede karşımıza çıkan, sarı basın kartımız olmadığı için salona girişimize önce hayır diyen, bir müddet sonra geçiş yaptıran güvenlik görevlileri... Onlarla sürtüşme-didişme eksik olmasa da sohbet eder, hal-hatır sorar da olduk.
Sonra salondaki muazzam avukat ordusuyla her yeni buluşmada (duruşmada yani!) tazelenen sohbet; o yazı şöyleydi, bu yazı böyleydi, vb. (En son azar da işittim, “Senin yüzünden dizi seyreder oldum” diye!)
Ve tabii basından, parlamentodan, sanat-edebiyat dünyasından dostlarımız, arkadaşlarımız. Ayrıca dava günleri salon önünde olmayı mutat hale getirmiş okurlarımız.
Elbette bunlara arkadaşlarımızı getiren- götüren jandarmaları, nihayet savcısıyla, başkanıyla, üyeleriyle mahkeme heyetini eklemek durumundayız.
Bu artık bir toplumsal grup, çünkü sürekliliği var; bununla bağlantılı olarak kendine has bir “kültür”ü de oluştu!..
Ve bunun, tüm insan toplumsallıkları gibi bir statiği, bir de dinamiği var.
Statik, adı üstünde düzen, durağanlık, kararlılık, tekrar ve değişmezlik durumlarına vurgu yapar. Dinamik de hareket, değişme ve haliyle çatışma, sorun demek…
Her toplumda birbiriyle ilişkili, geçişli şekilde hem süreklilik ve değişmezlik arayışı, hem de hareket, değişme, çatışmanın kaçınılmazlığı var. Her toplumda bu ikisinden birine yakın, yatkın, yönelimli olup diğerine uzak, ürkek, soğuk olanlar var. Siyasi-ideolojik karşılığı da olur bun...