Tekbir ve tekfir
“Hayrola Gençler, sefere mi gidiyoruz” diye espri yapıyor Binali Yıldırım… AKP Grup Toplantısı’nda Başbakan, konuşması devam ederken araya giren tekbir sesleri karşısında genç...
“Hayrola Gençler, sefere mi gidiyoruz” diye espri yapıyor Binali Yıldırım…
AKP Grup Toplantısı’nda Başbakan, konuşması devam ederken araya giren tekbir sesleri karşısında genç hançerelerin “bağlam-özürlü” tavrını böyle latif şekilde, incitmeden vuruyor onların yüzüne…
İyi hoş da acaba bunun sebebi üzerine de düşünüyor mu?
Tekbirin adeta salt “savaş nidası” haline gelmiş olup kendi parti toplantısı da dâhil artık hayatın neredeyse her saniye ve santimetre- karesinde böyle işlerliğe sokuluyor olması acep neden diye…
Bu ürkütücü acayiplikte bir parçası olduğu iktidarın dahli ne diye…
“Gençler”in bu hale gelmesinde, esasen bir şükür ifadesi olan tekbirin böyle bir “şiddet şifresi”ne dönüşmüş olmasında payımız yok mu diye…
***
Sanmıyorum.
O yüzden ben cevap vereyim Başbakan’a, gençlerin yerine:
Evet, sefere gidiyoruz Binali Yıldırım!..
Evet, bir “savaş hali”nin olağanlaştığı bu memlekette tekbir, her daim saldırganlık yolunda bir zindelik şerbeti, bir “şiddet iksiri” artık bizim için…
Evet, sadece şiddetle var olma, varlık ve anlam kazanma yolunu hanidir miting meydanlarında önümüze açtığınızdan dolayı artık sessiz, sakin ve sabırlı şekilde bir konuşma ya da diyaloğa hiç mi hiç katlanamaz haldeyiz.
Sloganın yerini söz almaya görsün, hemen “Kısa kes, Meges” moduna girip bastırıyoruz işte, “Tekbiiir” diye…
Ve “Allahü ekber”le de havamızı buluyoruz!..
***
Hâlbuki bildiğimiz “Tekbir” bu değildi.
Tekbir bu ülkede hayatımızın içinde bir değer olarak, nereye-kimlere ait olduğumuza dair bilgi ve anlam üreten bir simge olarak mevcuttu. Allah’ın yüceliğini, eşsizliğini, ama en önemlisi başkalarını ezen “mağrurlar” karşısındaki büyüklüğünü vurgulayan söz, “Allahü ekber” olarak…