Trump’ın ikinci dönemi ve olası etkileri üzerine

20 Kasım’da ABD’de yapılan seçimler, sadece Türkiye değil dünyanın muhtelif yerlerinde de ilgiyle takip edildi. Aynı etki Trump’ın göreve başlama töreninde de söz konusu oldu ve törenin her anı gündem olmayı başardı. Bu durum hiç kuşkusuz ABD’nin, her ne kadar tartışılsa da uzun yıllarca inşa ettiği bir hegemonya ve dünyanın hemen her yerindeki etkisi ile izah edilebilir. Bu etkinin nasıl ve ne ölçüde süreceği, hangi alanlara yoğunlaşacağı ve Trump yönetiminin yeni dönemde neler yapabileceği bu

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

20 Kasım’da ABD’de yapılan seçimler, sadece Türkiye değil dünyanın muhtelif yerlerinde de ilgiyle takip edildi. Aynı etki Trump’ın göreve başlama töreninde de söz konusu oldu ve törenin her anı gündem olmayı başardı. Bu durum hiç kuşkusuz ABD’nin, her ne kadar tartışılsa da uzun yıllarca inşa ettiği bir hegemonya ve dünyanın hemen her yerindeki etkisi ile izah edilebilir. Bu etkinin nasıl ve ne ölçüde süreceği, hangi alanlara yoğunlaşacağı ve Trump yönetiminin yeni dönemde neler yapabileceği bu açından bir merak konusu.


Teolojik Motivasyon ve Kurtarıcı Lider

Trump’ın tören öncesinde St. John’s kilisesindeki ayine katılması ve sonrasındaki yemin töreninde kendisini Tanrı’nın özel bir temsilcisi olarak konumlandırması yeni dönemdeki rolüne ilişkin de bir şeyler söylemektedir. Evanjelistlerin de benzer biçimde Trump’ı Tanrı’nın yeryüzüne gönderdiği kutsal bir lider olarak kabul etmesi, onun bu konudaki pozisyonunun ciddi bir toplumsal desteğe de karşılık geldiğini göstermektedir. Bu pozisyonu içselleştiren Trump, ABD’nin uzunca bir süredir bir gerileme sürecinde olduğunu ve bugünden itibaren ilerlemeyi esas alan bir çizgiye sahip olacağını ifade etmektedir. Trump’ın ABD’yi yeniden eski konumuna getirme noktasındaki teolojik motivasyonun yanı sıra yeni dönemdeki politik gücü de ilk dönemine kıyasla oldukça üstün durumda.

Trump’ın yeni dönemdeki gücü ve etkisine dair ciddi endişeler de söz konusu. Der Spiegel’in Trump’ı bir imparator olarak tanımlaması ve kapağına taşıması, ikinci Trump döneminin güç ölçeğini de göstermektedir. Son dönemde Elon Musk’ın AfD’yi desteklemesinin yanı sıra Scholz ile kişisel atışmaları, Trump’ın sadece Almanya değil Avrupa açısından da bir tehdit olarak algılanmasının önünü açmaktadır. Avrupa’da aşırı sağın ivme kazandığı bu evrede, Musk’ın bu tür çıkışları, yeni dönemin ilişki biçimine dair de ipuçları vermektedir.

Trump’ın yemin töreninde dikkat çeken bir diğer tema da cinsiyet konusuna dair tutumu idi. Seçim öncesi konuşmalarında da baskın bir konu olan aile hassasiyetini, “kadın ve erkek iki cinsiyet vardır” vurgusu üzerinden tahkim etmesi, bu konuda ne tür bir tutum alacağını da açık biçimde gösteriyor. Komüniteryen felsefesinin aile ve toplumu öne çıkaran yaklaşımlarından da esin alan Trump’ın bu konudaki hassasiyeti yeni dönemde radikal adımları da beraberinde getirecektir.


Teknofeodalizm ve Trump

Hem kilisedeki ayin hem de yemin töreninde dikkat çeken bir diğer husus da teknolojik ekosistemi domine eden isimlerin varlığı idi. Varufakis’in ifadesiyle teknofeodalizmin en etkili aktörleri olan Jeff Bezos, Tim Cook, Mark Zuckerberg ve Rupert Murdoch gibi isimlerin Trump ile aynı karede poz vermeleri, teknoloji alanının geleceğine dair de soru işaretlerini artırmaktadır. Nitekim bu isimlerin önemli çoğunluğu Trump’ın ilk döneminde eleştirel bir pozisyon almışlar ve zaman zaman Zuckerberg örneğinde olduğu gibi doğrudan Trump’ın karşısında konumlanmışlardır. Yeni dönemde Musk marifetiyle bu alandaki enerjinin konsolide olması durumunda, oligopol piyasanın neler yapacağı ve ne tür riskler üreteceği üzerine de yeni tartışmalar söz konusu olacaktır.

TikTok ile ilgili karar ve Trump’ın bu konudaki açık tutumu, teknoloji savaşlarında Trump’ın daha konsolide bir ekosistemle yola devam edeceğini göstermektedir. Hatta Washington Post’un sahibi Bezos bile seçimler öncesinde gazetesinin oyunu deklare etmekten imtina etmiş ve aslında bu tutumu ile Trump’ı desteklemiştir. Kendi ticari ilişkilerini güçlü bir biçimde sürdürmek amacıyla Trump ile dirsek teması kurmaya çalışan bu aktörler, yeni dönemde Trump’ın aslında ne denli güçlü olacağını da göstermektedir.

O nedenle sahiplik yapıları üzerinden sıklıkla eleştirilen ve Filistin konusundaki tutumları nedeniyle gündem olan bu platformlar, Trump’ın ikinci döneminde oldukça pragmatik bir tutum takınacaklardır. Der Spiegel’in, 2017’de Trump’ı küresel liberal sistem açısından tehdit olarak gördüğü günden bu güne Trump’ın gücünü pekiştirmesi ve aynı yayın organı tarafından imparator olarak tanımlanması, yeni dönemde Trump liderliğinin ne denli baskın olacağını da göstermektedir.

Trump’ın savaş konusundaki tutumu ve yemin töreninde öne çıkan yoğunlaşma alanları da dünyanın yeni bir gündeme girdiğini göstermektedir. Her ne kadar bu argüman, ABD’nin eski gücünde olmadığı eleştirileri üzerinden paranteze alınmaya çalışılsa da mevcut göstergeler, ABD’nin halen dünyanın muhtelif yerlerine etki edebilen bir aktör olduğunu göstermektedir. Radikal kararlar alarak gri alanlara sıcak bakmayan Trump’ın Türkiye ile ilişkilerinin nasıl seyredeceği ise bir başka yazının konusu olacaktır.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Trump’ın ikinci dönemi ve olası etkileri üzerine 23 Ocak 2025 | 78 Okunma Ateşkesin anlamı üzerine 20 Ocak 2025 | 114 Okunma Terörsüz Türkiye mümkün mü? 16 Ocak 2025 | 101 Okunma Elon Musk’ın aşırı sağa desteği ve Avrupa’yı bekleyen tehlike 13 Ocak 2025 | 241 Okunma İhtiyatlı iyimserlik ve sürecin geleceği 09 Ocak 2025 | 107 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar