Yeni bir çözüm süreci mi?

22 Ekim’de Bahçeli’nin çağrısı ile başlayan yeni bir sürece tanıklık ediyoruz. Sürecin içeriği, yol haritası ve niteliğine ilişkin muhtelif tartışmalar yapılıyor. Çağrının yapıldığı ilk günden bu yana, teklifin, ittifakın ortak karara mı yoksa müstakilen Bahçeli’ye mi ait olduğu üzerinde yapılan spekülasyonların yanı sıra Öcalan’ın konumunun ne olacağı gibi sorular tartışmaların seyrini belirleyen ana temalar olarak karşımıza çıkıyor. Mutabakat ve çözümün adresi olarak gösterilen TBMM’de yapılan

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

22 Ekim’de Bahçeli’nin çağrısı ile başlayan yeni bir sürece tanıklık ediyoruz. Sürecin içeriği, yol haritası ve niteliğine ilişkin muhtelif tartışmalar yapılıyor. Çağrının yapıldığı ilk günden bu yana, teklifin, ittifakın ortak karara mı yoksa müstakilen Bahçeli’ye mi ait olduğu üzerinde yapılan spekülasyonların yanı sıra Öcalan’ın konumunun ne olacağı gibi sorular tartışmaların seyrini belirleyen ana temalar olarak karşımıza çıkıyor.

Mutabakat ve çözümün adresi olarak gösterilen TBMM’de yapılan görüşmelerin yanı sıra DEM heyetinin İmralı ile görüşmeleri sonrasında oluşan tablo, ihtiyatlı bir iyimserliğin gölgesinde şekillenen ve gün geçtikçe içeriğine dair merakın arttığı bir projeksiyona işaret ediyor. Sürece vaziyet eden aktörlerin itidalli açıklamaları ve teklifin sahibi olan Cumhur ittifakının açıklamaları da sürecin sağlıklı bir biçimde işlediğini göstermektedir. Fakat bütün bu iyimserliğe rağmen muhtelif soru işaretlerini gündeme getiren ve sürecin nasıl yürütüleceğini merak eden geniş kitlelerin de merakını giderecek bir çerçevenin ihdası kamuoyunun en önemli beklentisi durumunda.

Süreç ile ilgili bütün tartışmalar dikkate alındığında, ilgili teklifin ne olduğundan ziyade ne olmadığı ya da ne anlama gelmediği üzerine bir perspektif esas alınıyor. Hem Bahçeli hem de Erdoğan’ın açıklamalarında yoğun bir biçimde vurgulanan ve altı ısrarlı biçimde çizilen hususlar, sürecin ne anlama gelmediğinin göstergesidir aslında. Nitekim Bahçeli’ye göre, ne yeni bir açılım ya da çözüm süreci ne de müzakere yahut mütareke koşulları söz konusu değildir. Esas mesele, tek taraflı bir çağrı ile terörün sonlandırılması ve terör örgütünün uluslararası angajmanlarından arındırılarak bir aparat olarak kullanılmasının önüne geçilmesi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, bu açıklamaları tahkim eden “ya silah gömecekler ya da silahlarıyla birlikte gömülecekler” açıklaması ise, terör örgütünün tek taraflı yürüteceği bir süreç yönetimine işaret etmektedir.

Her iki liderin bu konudaki açıklamaları, ilgili sürecin neye karşılık geldiğini de göstermektedir. Kuvvetle muhtemel çok kısa bir süre içerisinde içeriği netleştirilecek olan bu sürecin ilk aşaması, aslında 2010’lu yıllardaki demokratikleşme süreçlerinde tamamlanmıştı. İlk elde Kürtlere yönelik siyasal ve kültürel haklar noktasında oluşturulan ortam ve sistemle entegre olma noktasında sorunlar yaşayan toplumsal kesimlerin merkeze taşınması, terörün siyasal ve sosyolojik iddialarını ortadan kaldırdı. İkinci aşama olan örgütün silah bırakma konusu ise, 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında istenilen sonucun elde edilememesi nedeniyle ertelenmişti. Fakat bugün Suriye sahasındaki değişim ve Yeni Trump döneminin bölgeye yaklaşım biçimi, Türkiye’nin terörle mücadele noktasında çok güçlü bir pozisyonda olduğunu göstermektedir.


Süreç Yönetimi ve Kayyum

Konu ile ilgili bir diğer eleştiri de heyette yer alan Ahmet Türk’ün kayyum uygulamalarına muhatap olması. Bir yanda yeni bir süreç yaşanırken diğer yanda kayyum pratiğinin sürmesini bir sorun olarak görenler, terör örgütünün söz konusu siyasal yapılanma üzerindeki vesayetini idrak edememektedirler. Kayyum’a gerekçe teşkil eden temel hususların başında, yerel yönetimlerin terör örgütüne verdiği destek olduğu dikkate alındığında, örgütün silahları bırakması ve kendisini tasfiye etmesi durumunda, siyasal alanda büyük bir rahatlama yaşanacaktır. Eğer beklentiler gerçekleşirse, örgütün kontrol ettiği siyasal alan rehabilite edilecek ve seçmenlerin irade ve taleplerinin politik alana daha rahat yansıdığı bir vasat söz konusu olacaktır. Yani terör örgütü silah bırakır ise bundan en büyük özgürleşmeyi, örgütün vesayeti altındaki politik aktörler yaşayacaktır.


Geçmişten Dersler

Devletleri yöneten aktörler de tarihten dersler çıkartırlar ve bazı hataları tekrarlamaktan kaçınırlar. Şu an içerisinde bulunduğumuz sürecin yeni bir açılım ya da çözüm süreci olmadığının sıklıkla dile getirilmesi, devletin de öğrenerek hayatına devam ettiğini gösteren bir karine. 3. Selim’in Nizam-ı Cedit’inin yarattığı tedirginliğin kendisinin hayatına mal olmasını çok yakından müşahede eden selefi 2. Mahmut, Yeniçeri Ocağını ilga etmesinin ardından yeni orduya Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye ismini vermiş ve bu isimlerndirme ile hem avam hem de elitlerin tepkisini asgariye indirecek bir siyasal sembolizm icra etmiştir.

Bu tarihsel örneği verme sebebim, olaylar arasındaki benzerlikten ziyade, aynı olaya verilen tepkilerin zaman içerisinde nasıl farklılaştığı ve süreçlerin ne denli öğretici olduğunu göstermekti. Hiç kuşkusuz tam olarak tanımlanmayan bu yeni sürecin ne olduğundan ziyade ne olmadığı üzerinde ısrarla durulması, süreci yöneten ilgili aktörlerin de tarihten dersler çıkardığını çok açık biçimde göstermektedir. Fakat şu unutulmamalıdır ki süreci sabote eden aktörler ve süreç içerisinde yaşanan manipülasyonlara rağmen 2010’lu yıllardaki demokratikleşme sürecinde atılan adımlar, bugünkü çağrı ve teklifin içeriğini dolduran ve teklifi bir sonraki aşamaya da taşıyacak kazanımlar üretmiştir.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Yeni bir çözüm süreci mi? 06 Ocak 2025 | 127 Okunma Suriye devrimine dışarıdan bakmak: Seçimler ve demokrasi 02 Ocak 2025 | 121 Okunma Gassal: Ölüm üzerine düşünmek 30 Aralık 2024 | 390 Okunma Muhafazakar siyasetin kapsayıcılığı üzerine bir tartışma: Gelecek ve DEVA örnekleri 26 Aralık 2024 | 1.359 Okunma Bitmeyen oryantalizm: Suriye Afganistan olur mu? 23 Aralık 2024 | 176 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar