Nizamiye Medreselerinden Milli Eğitime
Sultan Muhammed döneminde vezir olan Hasan b. Ali b. İshak el-Tusi (Nizamülmülk) Müslümanları tehdit eden Bâtıni-Şii propagandasının bertaraf edilmesinin ancak eğitim yoluyla olacağına inandığı için...
Sultan Muhammed döneminde vezir olan Hasan b. Ali b. İshak el-Tusi (Nizamülmülk) Müslümanları tehdit eden Bâtıni-Şii propagandasının bertaraf edilmesinin ancak eğitim yoluyla olacağına inandığı için ciddi bir eğitim programı hazırladı. Proje için Bağdat, Musul, Belh, Nişabur, Herat, İsfehan, Basra, Merv gibi İslam dünyasının önemli şehir merkezleri seçildi. Çünkü Müslümanların, Şii -Bâtıni düşünceye karşı eğitilmeye dolayısıyla sağlam bir mektebe ihtiyaçları vardı.
Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu, “Türk Felsefe Bilim Tarihine Önsöz” başlıklı makalesinde bize ufuk açıcı bilgiler sunduktan sonra bu eğitim kurumun önemine dikkat çeker.
Oradan anlatalım. Bilindiği gibi Türkler, İslam medeniyetine dâhil olduklarında, aklı ve vicdanı da parçalanmış buldular. Hakikati temsil ettiğini iddia eden onlarca dinî ve fikrî okul, aralarında çatışma halindeydi.
Bu sebeple yaptıkları ilk iş; hakikat'e ilişkin farklı mezhep, meslek ve meşreplerin ileri sürdüğü mevcut bilgi birikimini bir ortak-dil'e dökmek; ikincisi ise bu ortak-dil'e dökülen bilgi manzumesini eğitim-öğretim yoluyla nesiller arası aktarıma sokmak oldu.
Ortak-dil üzerinden yürütülecek eğitim-öğretim yoluyla din, ortak-vicdanı; hikmet, ortak-idraki; tasavvuf ise ortak-irfanı verecek; kısaca üst-dilde birleşen bir ortak-akıl, her alanda vuku bulan çatışma ortamlarına giderecek, en azından asgariye düşürecektir. Bu ortak-aklın kalıcılığı için ise, medrese hem ortak-vicdanın hem ortak-idrakin, dergah/tekke/tarikatlar ise ortak-irfanın sürekliliğini yürütmeyi üstlenmiştir.
Bu sonucu elde etmek için, ilim kamuoyu müfredat programları oluşturuldu; bu müfredat programlarına uygun metin yazımı örgütlenmiş ve bu metinleri okutacak, aktaracak taşıyıcı zihinler, bilginler yetiştirilmiştir. Öyle ki 1040'tan sonra İslam felsefe-bilim tarihi altın çağını yaşadı. Çünkü eğitim-öğretim sürecinde yetişen nesiller bilgiyi hem kemmiyetçe hem de keyfiyetçe çoğaltarak yeni kuşaklara aktardılar.