Ava giderken av olma korkusu büyüyor!
Bu hafta başındaki yazımızda ödemeler dengemizdeki son verilere ve Döviz Tevdiat Hesaplarındaki yüksek oranlı artışa kısmen değinmiştik. Finansal piyasalarda olup bitenleri ve ekonomiye etkilerini daha iyi anlamak, bu...
Bu hafta başındaki yazımızda ödemeler dengemizdeki son verilere ve Döviz Tevdiat Hesaplarındaki yüksek oranlı artışa kısmen değinmiştik. Finansal piyasalarda olup bitenleri ve ekonomiye etkilerini daha iyi anlamak, bu eğilimlerin devamı durumunda yaşanabilecekleri kavrayabilmek için daha fazla açıklama gerekiyor. Bu konu döviz kurlarına ilişkin beklentilerdeki, bilgi kirliliğini ayıklayarak kafa karışıklıklarını gidermek açısından özel bir önem taşıyor.
Bu yılın ilk dört ayında cari açığımız 11,6 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiş. Sermaye Hesabımız ise 10 milyar dolara yakın düzeyde bir fazla vermiş. Fakat sistem ile sistem dışı arasındaki net parasal hareketleri temsil eden Net Hata ve Noksan kalemi 6,2 milyar dolar kadar açık verince döviz rezervlerimiz 7,8 milyar dolar kadar erimiş. Bu veriler döviz cephesinde talep fazlasının olduğuna ve ekonomide kaynak sıkıntısının büyüdüğüne işaret ediyor; başka bir deyişle döviz kurları ve faizlerin dalgalı bir şekilde de olsa yukarı yön sergilemesinin daha normal sayılması gerektiğine işaret ediyor.
Yine aynı dönemde, 2016 yılı Aralı sonu ile 2017 Nisan sonu arasında kalan zaman diliminde bankacılık sistemimizdeki Döviz Tevdiat Hesapları toplamı ise kabaca 20 milyar dolarlık bir artış sergilemiş. Bu aşamada biraz durup düşünmek gerekiyor. Eğer bu boyutta bir ek sermaye girişi olsa idi, hem ödemeler dengemizdeki sermaye hesabı çok daha büyük bir fazla verirdi ve hem de döviz rezervlerimiz hatırı sayılır ölçüde artardı. Kaynak sıkıntısı önemli ölçüde azalır, döviz kurları ve faizler geriler, beklentiler ekonomiyi etkileyecek şekilde düzelirdi. Fakat böyle olmamış!
Sistemi oluşturan kurumsal yapı ve uluslararası yatırım bankaları destekli birileri, döviz kurlarını gerileterek beklentileri daha olumlu hale getirmek için bol miktarda ve hesapsızca döviz satmış. Bu satışların fiziki olan kısmı Ödemeler Dengesi verilerine yansımış; türev şeklindeki büyük kısmı ise hiç iz bırakmamış, kaynak sıkıntısının büyümesi önlenemediği için bu yapılanların ekonomiye faydası olmamış. Kaynak sıkıntısındaki artış ekonominin nefes almasını zorlaştırmaya devam etmiş, bu durumu görmezden gelen ve kaynağın bollaşacağını varsayarak fiyatlama yapan finansal piyasalar hayal dünyasından çıkamamış!
Kurumsal ve bireysel düzeydeki yerleşikler ise döviz kurları yapay bir şekilde geriledikçe döviz almış.Küçük Orta Boy İşletmeler taşıdıkları kur riskini azaltmak üzere, yüksek maliyete rağmen Türk Lirası cinsinden borçlarını artırmış; bireysel olanlar ise daha güvenli liman olarak algıladıkları için böyle yapmış, hatta bir kısmı yaşadıkları güven bunalımı nedeniyle sistem dışına çıkarak her türlü getiriden vazgeçmeyi tercih etmiş. Malum birilerinin döviz satışı söz konusu eğilimleri kıramamış, tam aksine beslemiş; öngördüklerinden çok daha büyük miktarda ve türev şeklinde döviz satmak zorunda kaldıkları için ipin ucunu kaçırmışlar! ABD para otoritesinin geride bıraktığımız hafta içinde yaptığı toplantıda aldığı kararlar ise, bu çokbilmiş birilerini birbirlerine düşürmeye başlamış! Akıllarından geçen ile ağızlarından çıkanların ortak paydası sıfırlanmış!
Bu aşamada sormak gerekiyor! Sene başından bu yana Türk Lirası cinsinden mevduat faizlerinde yaşanan sert yükselişe rağmen neden sabit getirili menkul kıymet faizlerinde önemli bir değişiklik yaşanmadı? Böyle olmaya devam eder mi? Etmez ise sonuçları ne olur, ekonomi ve finansal piyasaları nasıl etkiler?