Belirsizlik hiç bu kadar yüksek olmamıştı!
Nereden bakarsak bakalım, daha önce yaşanmamış türden ve en profesyonel olduğu iddia edilenlerin bile amatör kaldığı tuhaf bir süreçten geçiyoruz. Ağırlaşmış sorunlar ve aşırılık...
Nereden bakarsak bakalım, daha önce yaşanmamış türden ve en profesyonel olduğu iddia edilenlerin bile amatör kaldığı tuhaf bir süreçten geçiyoruz. Ağırlaşmış sorunlar ve aşırılık sınırlarını zorlayan sürdürülebilir olmayan eğilimler bu süreçte belirleyici oluyor. Siyasilerin ve para otoritelerinin hareket yeteneği daralmaya devam ediyor; farklı kesimler arasındaki gerginliklerin büyümesi önlenemiyor. Güvensizliği besleyen ve riskten kaçınma eğilimini güçlendiren gelişmelere yönelik tepkisel tavırlar ise sebep olduğu yan tesirler nedeniyle genel durumu iyice anormalleştiriyor. Her hangi bir olumsuzluğu düzeltmeye çalışmanın maliyeti, hiç tepki vermemenin yaratacağı kayıpları aşma sınırına gelmiş gibi görünüyor!
Yukarıda genelleyerek özetlemeye çalıştığımız eğilimlerin, hem küresel ve hem de ulusal ölçekte geçerlilik kazandığını gözlemliyoruz. Başka bir deyişle boşa konsa dolmuyor, doluya konsa almıyor; çoğunluğu tatmin edebilecek orta yol bulunamıyor. Küreselleşme denilen kuralsızlık sayesinde oluşan kaotik ortam, her kesimi kendi başının çaresine bakmaya zorluyor. Para otoriteleri günü kurtarmaktan başka bir şey düşünemez hale gelen finansal piyasalar ile didişmek zorunda kalıyor; siyasiler ise yıpranmayı dış politika cephesindeki gerginlikleri kaşıyarak azaltmaya çabalıyor. Sorunları ağırlaştırıp sayısını artırarak, durumun düzeleceği masalına inanılmasını bekleme gafletine düşülüyor!
Hafta başında yayınlanan yazımızda, finansal piyasaların 2003-2008 ve 2009-2011 dönemlerindeki hesapsız eğilimleri hortlatmaya çalışmasından bahsetmiştik. Söz konusu dönemde Amerikan doları temel fonlama parası olmuş ve diğer tüm paralara karşı değer kaybetmişti; bu durum küresel ölçekte risk alma eğilimini uyarmış, sermaye ve emtia piyasalarını yukarı yönde hareketlendirmişti. Özellikle gelişen ekonomiler çok hareketlenmiş ve gelişmiş ülkelerin yatırımcıları bu durumdan pay kapmak için yarışa girmişti.
Başta ABD ve Avrupa Merkez Bankaları benzer bir durumun tekrarlanmasını kesinlikle istemiyor; zira bu süreçte ortaya çıkacak finansal kayıpların telafi edilemeyeceğini ve sistemik çöküşe sebep olabileceğini görüyor. Finansal piyasalar ise risklerini azaltabilmenin başka bir yolunu bulamayacağını bildiği için inatlaşmaktan vazgeçemiyor. Gelişen ekonomilerin yetkilileri ise, finansal piyasaların zorladığı eğilimlerden olabildiğince yararlanarak bir süre daha günü kurtarmanın hayallerini kurarak oyalanıyor.
Gelişmiş ülkelerin para otoriteleri finansal piyasaların dayatmalarına boyun eğilir ise, ekonomik dengesizlikleri büyüyeceğini ve finansal kırılganlığın çöküş sınırlarını zorlayacağını görüyor. Spekülatif çılgınlıkların hortlaması durumunda emtia fiyatları da seri bir şekilde yükselecek, maliyet kökenli enflasyon dinamiklerini harekete geçirerek tahvil piyasalarındaki iyice olgunlaşmış balonu patlatacak. Tüm eğilimler kontrolden çıkacak, sistemik çöküş gündeme gelecek ve ne kadar süreceği belirsiz bir kaos dönemine girilecek!
Yukarıdaki senaryodan kaçınmaya çalışmak, orta ve uzun vadeli maliyetler açısından çok daha tutarlı görünüyor. Fakat azaltılamayacak ölçüde büyük risk taşıyanlar uzlaşmacı bir tavır sergilemiyor, gerginliği tırmandırıyor ve bu durum başta mali sektör olmak üzere tüm iş kollarını çok yakından ilgilendiriyor. Ağırlaşmış sorunlar ve giderek büyüyen çıkar çatışmaları ise kafa karışıklığı yaratarak tutarlı davranışlar sergilenebilmesini engelliyor. Körler ve sağırların birbirlerini ağırlaması türünden bir ortam oluşuyor, sapla samanın karıştırılması önlenemiyor.