Değişen beklentiler ve çelişkili tepkiler!
Gerek siyasi ve gerek ise ekonomik beklentilerin küresel ölçekte biraz daha olumsuzlaştığı bir haftayı geride bıraktık. Almanya seçimlerinden çıkan sonuçlar sürpriz değildi, fakat Avrupa Birliği konusunda...
Gerek siyasi ve gerek ise ekonomik beklentilerin küresel ölçekte biraz daha olumsuzlaştığı bir haftayı geride bıraktık. Almanya seçimlerinden çıkan sonuçlar sürpriz değildi, fakat Avrupa Birliği konusunda geleceğe yönelik belirsizlik algısı tekrar yükselmeye başladı. Kuzey Irak’taki referandum ise jeopolitik gerginliklerin artmasına sebep oldu. Küresel piyasalar ise, üçüncü çeyrek bilançolarını olduğundan iyi gösterme yönündeki dirence rağmen riskten kaçınma eğiliminin belirleyici olmasını engelleyemedi.
Gelişen ekonomi paraları, değer kaybında son üç aylık ortalamalarını aştı; buna bağlı olarak dolar güçlendi. Tahvil getirilerindeki yükseliş, sermaye ve emtia piyasalarını da olumsuz yönde etkiledi. Çin parasının değer kaybetmeye devam etmesi, aralık ayında dolar faizlerinin yükseleceğine ilişkin beklentilerin biraz daha güçlenmesi ve siyasi gelişmeler piyasa eğilimlerini şekillendirdi.
Hemen yukarıda kısmen özetlediğimiz gelişmeler, piyasalarımızı ve ekonomimize ilişkin beklentileri de etkiledi. Fakat geride bıraktığımız hafta ortasında açıklanan Orta Vadeli Plan Hedefleri ve Bütçe Gelirlerini artırmayı hedefleyen tasarımlar, iç gündem üzerinde daha belirleyici oldu. Siyasi İradenin önemli konu başlıkları hakkındaki muhtemel tercihlerine ilişkin beklentiler, kısmen farklılaşmaya başladı ve ciddi boyutta risk taşıyanları tedirgin etti.
Küresel beklentilerdeki olumsuzlaşma ile Bütçe Gelirlerini artırmaya yönelik arayışlar arasında bir uyum var; fakat bunlar 2018 yılına ilişkin Orta Vadeli Plan Hedeflerini desteklemiyor. Genel eleştirilerin Torba Yasa Teklifi şeklinde Meclis’e sunulan gelir artırıcı eğilimler üzerinde yoğunlaşması ise, kafa karışıklığını farklı boyutlara taşıyor! Bu aşamada sormak gerekiyor! Finansal kaynak açısından dışa bağımlı olan ve bu ihtiyacı karşılamanın giderek zorlaştığı koşullarda, nasıl bir maliye politikasının olması gerekiyor? Söz konusu politikanın daha fazla gevşetilmesi ve açığın kontrolsüz bir şekilde büyümesine izin verilmesinin sonuçları neler olabilir? Yabancı kaynak girişi yeterli olamayacak ise, çıkışları sınırlandırmak için nelerin yapılması ve hangi yanlışlardan kaçınılması gerekiyor? Bu tür sorulara yanıt aramadan eleştirmek tutarlı bir görünüm sergilemiyor. Mali disiplin konusunun öncelikli olduğunu iddia edenlerin eleştirisi ise, niyetin ve endişenin dile gelenden farklı olabileceğini düşündürüyor!
İçinde bulunduğumuz koşullarda kamu harcamalarını kısmak pek olası görünmüyor. Olumsuzlaşmakta olan küresel koşullar ise kaynak sıkıntısının giderek büyüyeceğine ve makroekonomik görünümün bozulacağına işaret ediyor. Bu durumda beklentilerin ve bütçe açığının kontrolsüz bir şekilde bozulmasını önlemek için bir şeyler yapılması gerekiyor; ya parasal genişleme kapıları zorlanacak ve enflasyonun yükselerek daha ciddi tahribatlar yapmasına izin verilecek, ya da bazı kesimlerin tepkileri göze alınarak kamu gelirleri artırılmaya çalışılacak. Önümüzdeki seçenekler genelde olumsuz ve bunlar arasından daha az olumsuz olanını tercih etmek zorunluluğu kapıya dayanmış durumda!
2017 yılı genelinde para politikası açısından hareket yeteneğinin güçlü bir şekilde daralmasına tanık olduk; maliye politikasını gevşeterek ve tek kullanımlık yaklaşımlar ile idare ettik. Ancak bu tür yaklaşımlar ile devam etme şansımız bulunmuyor; maliye politikasının hareket yeteneğindeki daralmayı gelir artırıcı önlemler ile duraklatmak gerekiyor! Bu zorunluluk kısa vadeli iyimser senaryoları ve olunduğundan iyi görünme çabalarını anlamsızlaştırıyor; bu durumdan hoşnut olmayanlar ne yapacağını bilemiyor ve hayal tacirliği zorlaştığı için tepkisel tavırlar ile kafa karıştırıyor. Gerçekçi olmayan hedeflere kayıtsız kalınırken, zorunlu ihtiyaç konumundaki önlemler eleştiriliyor!