Finansal balonlar ve incelen korku duvarları !
Finansal piyasalardaki eğilimler ile ekonomik beklentiler arasındaki ilişkinin, olması gerekenin tam aksi yönde güçlendiği bir süreçten geçiyoruz. Risk alma isteği yapay da olsa arttığında, güven endeksleri...
Finansal piyasalardaki eğilimler ile ekonomik beklentiler arasındaki ilişkinin, olması gerekenin tam aksi yönde güçlendiği bir süreçten geçiyoruz. Risk alma isteği yapay da olsa arttığında, güven endeksleri yükseliyor; aksi olduğunda ise duraklıyor veya geriliyor. Ocak ve Şubat aylarına ilişkin Satın Alma Müdürleri Endeksleri ile Tüketici Güven Endekslerinde gözlenen küresel çaptaki eğilimler bu durumu teyit ediyor. Bu durumun çok tehlikeli bir yozlaşma olduğu gerçeği ise tümü ile görmezden geliniyor.
Girişte ifade etmeye çalıştığımız gözlem, var olduğu ve küresel ölçekte ivmelendiği varsayılan büyüme lehine eğilimlerin riskten kaçınma eğiliminin ortaya çıkmasını engelleyemeyebileceği ve ekonomik beklentilerin hızla olumsuzlaşabileceği anlamına geliyor. Bu anormalliğin sebeplerini, yaklaşık çeyrek asırdır hüküm süren sürdürülebilir olmayan eğilimlerde ve besleyerek ağırlaştırdığı sorunlarda aramak gerekiyor.
Krizler kronikleşti
Eğilimlerin sürdürülebilir olduğu koşullarda, gerek iş dünyasının ve gerek ise geniş kesimlerin farkındalık düzeyi bugüne oranla çok daha yüksekti; daha tutarlı davranma olasılığı yüksekti ve piyasalar bu sayede daha etkin çalışabiliyor ve sorunların hesapsızca ağırlaşmasına izin verilmiyordu. Fakat 1994 yılı sonrasında koşullar hızlanan bir şekilde değişti. Küreselleşme denilen kuralsızlık sayesinde finansal akımları şekillendirenler, farkındalığı katlederek tüm kesimleri koyun sürüsü gibi gütmeye çalıştı; insanla ilgili her konuda sebep sonuç ilişkileri sürdürülebilir olamayacak şekilde farklılaştı. Her türlü aşırılık fazlası ile zorlandı ve krizler kronikleşti.
Para otoriteleri ve siyasi idareler ile sivil toplum örgütlerinin önemli bir kısmı, sürdürülebilir olmayan eğilimlerin destekçisi ve konu mankeni haline getirildi; kriz söz konusu olmadığı sürece işleyişe müdahale etmelerine izin verilmedi, edenler yıpratılmaya çalışıldı. Gelir ve servet dağılımlarının bozulmasına, rekabet koşullarının olumsuzlaşması sebebiyle faaliyet gelirlerinin erimesine kayıtsız kalındı. Faaliyet dışı gelirlerin toplam gelirler içindeki payı ciddi istikrarsızlıklar yaratabilecek sınırları zorlayacak şekilde artırıldı; bireysel ve kurumsal borçların hesapsız bir biçimde artması için çaba harcandı. Bu olumsuzlukların bir çeşit sonucu olarak ortaya çıkan jeopolitik sorunlar görmezden gelindi ve büyümesine izin verildi. 2008 yılındaki küresel kriz örneğinde olduğu gibi, yaşananlardan ders alınmadığı için kontrol kaybı ve büyük istikrarsızlık yeniden kaçınılmaz hale geldi.
Hemen yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız olumsuzlukların başrol oyuncuları, kapalı kapılar ardında ne halt ettik biz diye kendi çaresizliklerini sorgulamaya başladı. Hafta başında basına yansıyan bir haber anlayana çok şeyler söylüyor: önemli bir Alman bankası, yatırım bankacılığı birimindeki çalışan sayısını azaltacakmış, hem de iddia edilen büyümeye rağmen! Zaman içinde diğerlerinin de aynı yola gireceklerinden şüphem yok!