Sistemik risk ve döviz piyasaları
Eğilimlerin sürdürülebilir olduğu koşullarda genel bakış açısı orta vadeli idi ve ekonomik eğilimler ile para politikasına ilişkin beklentiler piyasalar üzerinde belirleyici olurdu. Küreselleşme denilen...
Eğilimlerin sürdürülebilir olduğu koşullarda genel bakış açısı orta vadeli idi ve ekonomik eğilimler ile para politikasına ilişkin beklentiler piyasalar üzerinde belirleyici olurdu. Küreselleşme denilen kuralsızlık, zaman içinde bu işleyişi tümü ile değiştirdi. Ağırlaşan sorunlar nedeniyle önce eğilimler sürdürülebilir olmaktan çıktı; uzun vadeli siyasi hesaplar ekonomi konusundaki hassasiyetleri azalttı, hiçbir şey eskisi gibi olamamaya başladı. Büyük çoğunluk bilmedikleri, fakat bildiklerini sandıkları bir oyunu oynamaya zorlandı! 1970’lerde sahne almaya başlayan ve güç dengelerini farklılaştıran bu süreç artık uzatmaları oynuyor ve azalan enerji geniş kitlelerin farkındalığını azaltmak için kullanılıyor!
Hemen yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız büyük değişim veya başka bir deyişle kontrolsüz yozlaşma, ekonomiden siyasete insanla doğrudan veya dolaylı olarak ilgili her alanı etkiliyor. Bu süreçte her yeni gelişme yeni bir başlangıç oluyor ve meçhule giden koşu hızlanıyor. Yapılan hataları düzeltecek zaman ve enerjiyi bulmak, sorunları küçük iken teşhis edip çözmeye çalışmak giderek olanaksızlaşıyor. Daha fazla risk almak dışında seçenek üretilemediği için, çıkar çatışmaları büyüyor; tehlike ile fırsatın karışması kaçınılmaz hale geliyor. Açgözlülük büyüdükçe sorunlar ağırlaşıyor! İnsanlık gerçekçi bir şekilde sorunlarını tartışamıyor ve böyle olduğu için gerekli uzlaşı mümkün olamıyor.
Güçlü veya güçsüz tüm ekonomiler, hiç tanışmak istemedikleri koşullara savruluyor. Mercek altına yatırılacak ağırlaşmış her sorunun, 1970’li yıllar sonrasında doğup büyüdüğü ve derinlere kök saldığı dikkat çekiyor. Gerçekler ile yüzleşmek veya onlardan kaçmak arasındaki fark anlaşıldığında, genelde iş işten geçmiş oluyor. Karmaşa ve büyüyen açmazlar, insanlığı tüketiyor.
Bugün bakıyoruz ve soruyoruz: Avrupa Birliği üyelerine ve Avrupa Merkez Bankasına rağmen Euro neden diğer paralara karşı güçleniyor? Faizlere ilişkin beklentiler neden etkisiz kalıyor? Bu anormalliğin ağırlaşmış sorunlarla, günü kurtarma gereğiyle, büyüyen jeopolitik risklerle ve basiretsiz siyasi anlayışlarla ilgisi var mı? Böyle gider ise nasıl bir gelecek bizi bekliyor?
Yukarıdaki sorulara yanıt vermeden önce Avrupa Birliğinin neden tek paraya yöneldiğinin ve bu tercihteki hesabın tutup tutmadığının irdelenmesi gerekiyor. Konunun kökü Soğuk Savaş ve sonrasına kadar geriye gitmeyi gerektiriyor! İrdeledikçe, çaresizlik bataklığında çırpınma döngüsünü anımsatan, kısa vadede işe yaradığı halde sorunları ağırlaştıran tepkiselliklerle karşılaşıyoruz.
1970 öncesinde sabit kambiyo rejimi vardı, dalgalı kur söz konusu değildi. Bu işleyiş 1960’ların sonunda çökmeye başladı ve 1970’lerin başında mecburen gelişmiş ekonomi paraları arasında dalgalı kura geçildi; bu durum küresel ölçekte işsizlik ve enflasyonun artmasına sebep oldu. Daha sonra Avrupa kendi içindeki fiyat istikrarsızlıklarını ve yarattığı verimsizliği önlemek adına Avrupa Para Sistemini devreye soktu; fakat Berlin Duvarı yıkılıp portföy yatırımı şeklindeki sermaye hareketleri devreye girince işe yaramamaya başladı. 1992 Sonbaharında yaşanan kriz nedeniyle fiilen askıya alındı ve yeni hedeflere kilitlenmek zorunda kalındı. Yeknesaklık ve tek para konusuna ağırlık verildi.