Zorunlu ve geçici ateşkese aldanmayın!
Finansal piyasalar açısından ilginç bir haftayı geride bıraktık. Bir önceki haftanın gerginliğini azaltmak ve riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesini önlemek yönünde çaba harcayanlar, zaman...
Finansal piyasalar açısından ilginç bir haftayı geride bıraktık. Bir önceki haftanın gerginliğini azaltmak ve riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesini önlemek yönünde çaba harcayanlar, zaman kazanmak adına belirleyici olmaya çalıştı; gerek işlem hacimleri ve gerekse fiyat oynaklıkları geriledi, fakat yapay zorlamalar nedeniyle risklerin dağılımı daha dengesiz hale geldi. Küresel ölçekte para otoritelerinin toplantısına ilişkin beklentiler ve içeride uzatmalı bayram tatiline yönelik ihtiyaçlar, hedeflenen amaçlar doğrultusunda gerekçe olarak kullanıldı.
Merkez Bankacıların ABD’deki buluşmasında, beklendiği gibi piyasalardaki gerginliği artıracak söylemlerden kaçınıldı; artan siyasi istikrarsızlık endişeleri ve bir önceki hafta yüksek hacimle sahne alan riskten kaçınma eğilimi, piyasalar ile para otoriteleri arasındaki zorunlu ve geçici ateşkesin sebebi oldu. Bu ortamda sermaye piyasaları kayıplarını kısmen geri alma şansı buldu, gelişmiş ülke devlet tahvillerinin getirisi geriledi; Amerikan dolarının diğer tüm paralara karşı değer kaybetmeye zorlanması, söz konusu eğilimlerin şekillenmesinde etkili oldu. Başka bir deyişle günü kurtarmak üzere sorunların ağırlaşmasına yol verildi! Bizim piyasalar da bu ortamdan azami oranda yararlanmaya çabaladı!
Geride bıraktığımız hafta içinde ön plana çıkan çelişkilerin bir kısmını saymaya çalışalım! Euro’nun dolara ve diğer tüm paralara karşı değerlenmesi, Avrupa’ya ilişkin beklentileri olumsuzlaştırmaya başladı. Bunun sonucu olarak söz konusu bölgenin önemli ekonomilerinin devlet tahvilleri prim yaptı; birkaç hafta önce yüzde 0,60 oranında getiri sunan on yıl vadeli Alman devlet tahvillerinin verimi yüzde 0,38 düzeyine geriledi. Faizler ve beklentiler üzerindeki son eğilimler, Euro’nun ters yönde ilerlediğini ve böyle devam edemeyeceğini düşündürüyor!
Eğer ABD para otoritesi piyasaların tehdidine siyasi uzlaşmazlıkların katkısı nedeniyle boyun eğme eğilimine girdi ise, dolar bir miktar değer kaybedebilir. Fakat bu durum küresel sorunları iyice ağırlaştırıp kırılganlık algılarını güçlendirebilir; hem başta tahvil olmak üzere sermaye piyasası balonları patlamaya hazır hale gelebilir, hem de emtia fiyatları yükselmeye devam eder ve enflasyon baskısını tırmandırarak sistemin itibar kaybını hızlandırabilir!
Yine geride bıraktığımız hafta içinde Türk Lirasının en fazla değerlenen gelişen ekonomi parası olması da ilginç bir görüntü oluşturuyor! Döviz rezervleri artmıyor, faizler gerileyemiyor, yerleşiklerin dövize ilgisi terse döndürülemiyor ve Türkiye en kırılgan ilk üç ekonomi arasında yer almaya devam ediyor; ancak farklı hedefleri olan ve birbirlerine kesinlikle güvenemeyen kesimler, Türk Lirasını değerlendirmek yolu ile söz konusu eğilimleri kırarak zaman kazanmaya çalışıyor! Ne oluyor diye sorulduğunda, uzatmalı tatil öncesinde yerleşiklerin Türk Lirası ihtiyacı artacağı için döviz bozdurmak durumunda kalacağı beklentisi dile geliyor; evdeki hesap tutmayınca haftanın son iş saatinde birileri boş kaleye gol atma operasyonu yaparak, kurdaki sert gerilemeyi tescil etmek ve beklentilerin değişmesini ummaya çalışmakta teselli arıyorlar! Kurban Bayramı sonrasına ilişkin olasılıkların hesabını yapmayı unutmak zorunda kalmış gibi görünüyorlar!
Yine geçen hafta açıklanan bir veriye göre, sermaye piyasalarımızda yabancıların takastaki payı hatırı sayılır ölçüde yükselmiş; 2013 Haziran’ındaki Gezi öncesi seviyelerini yakalamış! Bu durumda sormak gerekiyor: bu kadar önemli yabancı yatırımcı girişi oldu ise bir öncekinde olduğu gibi neden döviz rezervlerimiz artmıyor ve faizler gerilemiyor? Eğer bu eğilim bıyıklı yabancıların vergi cennetlerindeki hesapları üzerinden yaptıkları işlemler sayesinde gerçekleşti ise, gerçek durumun görünenden çok daha kötü olduğu anlamına gelmez mi?