Bir yılbaşı gecesi herkes eğlenirken!..
Sözcü yazarı Uğur DÜndar bu hafta 'Bir yılbaşı gecesi herkes eğlenirken!..' başlıklı yazısını kaleme aldı.
Bir yılbaşı gecesi bütün kardeşler, ailelerimizle ablamızın Bakırköy’deki evinde buluştuk.
Yemekler yenildi, televizyon seyredildi, çocuklar ve torunlar kendi aralarında oynadılar. Milli Piyango çekilişine de biraz baktıktan sonra ayrılık saati geldi.
Herkese güzel yıllar dileyerek direksiyonun başına geçtim.
Alkolle aram iyi değildir. Hele o gece araç da kullanacağımdan, ağzıma alkol koymadım.
★★★
İş Bankası Evleri’nden ayrılıp, İncirli Caddesi’ne çıktık, oradan da E-5’e.
Yol boyunca sağımdan solumdan otomobiller ok gibi fırlıyor, bazıları yarış yapıyor, kimiyse slalom çekiyordu. Belli ki sürücüleri aşırı alkollüydü...
Çılgınca hızdan ürktüğüm için hem sağ şeritten dikkatlice gidiyor hem de içimden “Bir çevirme olsa da bu trafik canavarları, başkalarına zarar vermeden yakalansalar” diye geçiriyordum.
★★★
Neyse!.. Levent’ten Fatih Sultan Mehmet Köprüsü yol ayrımına geldiğimizde, beklediğim çevirme karşımıza çıktı.
Hemen sağa çekip, sıraya girdim ve ehliyetimi, ruhsatımı hazırladım.
Derken Hulusi Kentmen’i andıran babacan görünümlü bir polis memuru, elinde alkolmetre ile göründü. Ardında da güvenliği sağlayan, otomatik silahlı diğer polisler vardı.
Memur beni görünce “Abi siz içmezsiniz ki!..” deyip, alkolmetreyi üfletmek istemedi. Ben de; “Kardeşim bu gece yılbaşı, belki içmişimdir, lütfen kontrol eder misiniz” diye ısrar ettim. Bu kez “Abi siz yalan söylemezsiniz ki!..” dedi ve ekledi:
“Üstelik ben Galatasaraylıyım!..”
O an ne diyeceğimi bilemedim.
Hemen arabadan inip, Yeşilçam filmlerindekine benzer babacan memuru kucakladım. Kendisine, ailesine, çocuklarına güzel yıllar diledim.
★★★
Eve doğru hareket ettiğimizde çocukluğumun yılbaşı geceleri adeta bir film şeridi gibi gözümden geçmeye başladı. Çanakkale’deki tek katlı evimizde 5 kardeş, radyodaki (o zamanlar televizyon yoktu) programları dinler, uyumamak için mücadele ederek tombalaya babamızın gelmesini beklerdik. Annem yemekleri ve çaydanlığı sobanın üstünde tekrar tekrar ısıtır, ama babamız bir türlü gelmezdi. Bizler de tombalayı oynayamadan uyur kalırdık.