Depremde ölmek Türk insanının yazgısı mı?..
Sözcü yazarı Uğur Dündar bu hafta 'Depremde ölmek Türk insanının yazgısı mı?..' başlıklı yazısını kaleme aldı.
Dün 54 bine yakın yurttaşımızın yaşamını yitirdiği, 107 binden fazla insanımızın da yaralandığı 6 Şubat 2023 deprem felaketinin yıldönümüydü.
Anma törenlerinde konuşan iktidar mensupları, muhalefet partilerinin sözcüleri, yerel yöneticiler ve uzmanlar, acıları paylaştılar ama bu büyük felaketi bize yaşatanın “çürüyüp kokuşmuş sistem” olduğuna pek değinmediler.
Kısaca belirteyim ki onca insanımız; doğanın değil, yıkıcı deprem kuşağının varlığının bilinmesine rağmen çürük yapıları fay hatları üzerinde inşa eden hırsız ve vicdansız müteahhitlerin... Onların sözde projelerini hiç görmeyen ama denetlemiş gibi sırf para için imza atan ahlaksız teknik sorumluların... Bu dayanıksız yapılara rüşvet karşılığı göz yuman rantçı ve cepçi yerel yöneticilerle, ilk büyük depremde yıkılacakları apaçık görülen yapılara imar affı getiren popülist siyasetçilerin kurbanı oldular.
Özetle onları deprem değil, kokuşmuş sistem aramızdan alıp götürdü...
Televizyon ekranlarında konuşanları dinlerken; 17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depremi’nden sonra dönemin Başbakanı merhum Bülent Ecevit’e yazdığım açık mektubu hatırladım.
Özetle sunuyorum:
★★★
“Sayın Bülent Ecevit,
Yüzyılın felaketi sayılan depremden bu yana olağanüstü bir tempoyla çalışıyor, uykusuz, belki de kabus dolu geceler geçiriyorsunuz. Binlerce vatandaşımızın ölümü, on binlerce insanımızın yaralanmasına neden olan felaketin, duyarlı bünyenizi derinden sarstığını, TV ekranlarına yansıyan yorgun ve kederli bakışlarınızdan anlıyoruz.
★★★
Dürüst kişiliğinizden aldığım cesaretle bazı gerçekleri hatırlatmayı hem gazetecilik mesleğinin, hem de yurttaş olmanın gereği sayıyorum: