Müthiş Türkler dünyayı sarsan ekonomik krize rağmen o muhteşem kalkınmayı nasıl başardı?..
Sözcü yazarı Uğur Dündar bu hafta 'Müthiş Türkler dünyayı sarsan ekonomik krize rağmen o muhteşem kalkınmayı nasıl başardı?..' başlıklı yazısını kaleme aldı
Anadolu, yıllar süren savaş sonunda yıkıntıya dönmüştü. Son atımlık cephanesini de İstiklal Savaşı’nda harcamıştı. Askeri zafer kazanılmış, sıra enkaza dönen ülkeyi kalkındırma savaşına gelmişti.
O süreçte 1929 Dünya Ekonomik Buhranı patlak verince, işler daha da zorlaşmıştı.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, halkın sıkıntılarını yerinde görüp dinlemek için sık sık yurt gezisine çıkıyordu.
★★★
6 Mart 1930, Antalya...
Gün boyu halka dertleşen Atatürk kaldığı odada koltuğa yığılıyor. Çok yorgundur. Elleri titreyerek sigarasını yakar ve yanındaki Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak’a, şu sözlerle içini döker.
“Bunalıyorum çocuk, büyük bir acı içinde bunalıyorum. Gittiğimiz her yerde devamlı dert, şikayet dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, maddi manevi perişanlık içinde. Ferahlatıcı pek az şeye rastlıyoruz, memleketin gerçek durumu bu işte. Bunda bizim bir günahımız yoktur.
★★★
Uzun yıllar, hatta asırlarca dünyanın gidişinden aymaz, bir takım bilinçsiz yöneticilerin elinde kalan bu cennet memleket; düşe düşe şu acınacak duruma düşmüş. Memurlarımız henüz istenilen düzeyde ve kalitede değil. Çoğu görgüsüz, yetersiz ve şaşkın. Büyük yeteneklere sahip zavallı halkımız ise kendisine kutsal inanç şeklinde telkin edilen bir sürü temelsiz görüşlerin etkisi altında uyumuş, kalmış...
★★★
Bu arada beni en çok üzen şey nedir bilir misin? Halkımızın aklında kökleşmiş olan, her şeyi başta bulunandan beklemek alışkanlığıdır. Bütün iyilikleri bir kişiden, yani şimdi benden istiyor, benden bekliyor. Ama sonuçta ben de bir insanım birader, sihirli bir gücüm yok ki...
★★★
Yeri geldikçe her yerde tekrar ediyorum. Bütün bu dertlerin, bütün bu ihtiyaçların giderilmesi, her şeyden önce bilgili, geniş düşünceli, azimli, gönlü tok ve uzmanlık sahibi (liyakatli) adam meselesidir. Sonra da zaman ve imkan meselesidir.
★★★
Bu itibarla önce kafaları ve vicdanları yıpranmış, geri, uyuşturucu düşüncelerden temizleyeceksin. İşlerin uzmanı, idealist ve enerjik insanlardan kurulu, düzenli, her parçası yerli yerinde, modern bir devlet makinesi kuracaksın. Sonra bu makine, halkın başında ve halkla beraber durmadan çalışacak, maddi, manevi her türlü doğal yetenek ve kaynaklarımızı harekete geçirecek, işletecek, böylece memleket ileriye, refaha doğru yol alacak. İleri milletler düzeyine erişmek işini bir yılda, beş yılda hatta bir nesille tamamlamak da imkansızdır.
Biz şimdi o yol üzerindeyiz. Kafileyi hedefe doğru yürütmek için insan gücünün üstünde gayret sarf ediyoruz. Başka ne yapabiliriz ki?..”