Umutsuzların umudu olabilmek zor mu?..
70’li yıllar…Mevsim kış…İstanbul’un yoksul arka sokaklarından biri..Dondurucu gece yarısı ayazında...
70’li yıllar…
Mevsim kış…
İstanbul’un yoksul arka sokaklarından biri..
Dondurucu gece yarısı ayazında kameraman arkadaşımla bir sabahçı kahvesinin ortasındaki inşaat merdivenine tırmanarak çatıdaki “bekar odası”na çıkıyoruz. Çünkü tek çıkış yolu;
inşaat merdiveni!..
Hayatımda ilk kez gördüğüm “bekar odası” uzun, upuzun, hiç bitmeyecekmiş gibi gelen izbe bir yer…
Yaklaşık 50 ranzanın tümü, altlı üstlü dolu.
Kirden simsiyah olmuş çarşafsız yataklarda sızıp kalmış insanlar, gök gürültüsünü andıran horultularla uyuyor.
Kimiyse ciğerleri sökülürcesine öksürüyor.
Çoğu inşaatlarda boğaz tokluğuna çalışan, ya da iş bulabilme umuduyla o zamanlar “taşı toprağı altın” denilen İstanbul’a gelen fena halde çaresizlerin arasından geçerek, dipteki cılız, arada bir göz kırpan ışığa doğru ilerliyoruz.
Üzerindeki toz toprak nedeniyle her an sönecekmiş izlenimini veren ampulün sarktığı yerde ne duruyor biliyor musunuz?
Omzunda güverciniyle Ecevit fotoğrafı ve “Umudumuz Karaoğlan” posteri…
Ecevit, bekar odasının derin uykudaki garibanlarına, “sahipsiz değilsiniz” dercesine gülümsüyor.
* * *