Bankaların dar alanda kısa paslaşması
BU yılın altın sorusu şu: Reel kesim mevcut kredileri rahatlıkla döndürmeye, ilave kredi sağlamaya devam edecek mi, bankalar bu olanağa ve ilave kaynaklara sahip mi? Sorunun yanıtının ipucu fiyatta. Yani kredi faizlerinde. Son...
BU yılın altın sorusu şu: Reel kesim mevcut kredileri rahatlıkla döndürmeye, ilave kredi sağlamaya devam edecek mi, bankalar bu olanağa ve ilave kaynaklara sahip mi?
Sorunun yanıtının ipucu fiyatta. Yani kredi faizlerinde. Son dört haftada kredi faizleri yüzde 18’e vurdu. Bu oran küresel krizin dibi olan 2009 mart ayından beri en yüksek oran. Son 13 haftalık kredi artış hızı da yüzde 13’lük bir eğilimde. Son bir yılın en düşük hızı; geçen yılın aynı döneminin de altında.
Enflasyonun yüzde 12’ye vurduğu bir dönemde bankaların öz kaynak kârlılığı Bankalar Birliği verilerine göre yüzde 14.7 olmuş. Bankalar kredi müşterilerinden aldığı faiz oranı kadar bir öz kaynak kârlılığına ulaşamamış bile.
Bankalar şirketleri batıran bir “canavar” mı? Tek başına bankaların yıllık mutlak kâr rakamına bakmak anlamlı değil; ne kadar sermaye ve öz kaynak üzerinden kazanmış buna bakmak gerekiyor. Bankalar önceki yıla göre 2017’de öz kaynak kârlılıklarını 1.5 puan artırmış.
Doğrusu bunda yükselen enflasyona karşı görece düşük tutulan faizler ve Kredi Garanti Fonu (KGF) kanalından Hazine kefaletli kredilerin katkısı kayda değer. Her ikisi de kamu politikaları ile sağlandı.
Soruya dönelim; giderek daha fazla veri ve haber, son bir yıldır şirketlerin borç döndürme sorunlarının derinleşmeye ve yaygınlaşmaya başladığını gösteriyor.
Kredi dereceleme kuruluşları uzunca süredir, Türkiye’de yüksek borçluluk içindeki şirketlerin borçlarını çevirememe riski olduğunu söylüyorlardı; notu indirdiklerinde de kızan çok olmuştu.