Farklı bir Parken hikâyesi
Hürriyet yazarı Uğur Meleke bu hafta 'Farklı bir Parken hikâyesi' başlıklı yazısını kaleme aldı.
G.Saray dün, maçın canlı yayını gibi kopuk kopuk bir futbol ortaya koydu.
Bundan 23 yıl önce Galatasaray, Parken’e UEFA Kupası finali için çıktığında üniversitede öğrenciydim. Galatasaray’ın o gün cezalı olan en genç futbolcusu Emre’yle yaşıttım. Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’nin ilk cümlesiyle özetleyebilirim o günü: 17 Mayıs 2000, hayatımın en mutlu günüymüş, bilmiyordum. Henry’nin kafasında Taffarel’in uzayışı, Bülent’in sargılı omzu ya da Arsenal yetkililerinin maç sonu Galatasaray soyunma odasına gönderdiği şampanyalar hiç çıkmadı bir daha hafızamızdan.
iLKE iMZA ATTILAR
Ben hep Türk futbolunun güzel hikayelerinin temelinde enteresan benzerlikler görmüşümdür. Türk Milli Takımı, Avrupa Şampiyonası’na ilk kez 1996’da 16 takımlı formata geçildiğinde bilet aldı. Grupların en iyi üçüncüsüne bilet verilen ilk turnuvaya, Euro 2016’ya da o vizeyi biz alıp gittik. Avrupa kupaları tarihinin de belki de en büyük dönüşümü 1999- 2000 sezonunda oldu. Kupa Galipleri Kupası lağvedildi. Şampiyonlar Ligi iki grup aşamalı formata geçti. Ve Devler Ligi tarihinde ilk kez grup üçüncüleri, UEFA Kupası’na geçiş yaptılar. Ve böylece, tarihte UEFA Kupası’na grup üçüncüsü sıfatıyla geçiş yapıp zafere ulaşan ilk takım da Galatasaray oldu.