Peki koruculardan bizi kim koruyacak?
Hürriyet yazarı Uğur Meleke bu hafta 'Peki koruculardan bizi kim koruyacak?' başlıklı yazısını kaleme aldı.
Acilen radikal önlemler alınmazsa korkarım ki saha içinde ölümlü vakalar bekliyor bizi.
Türk futbolunda “şiddet” artık vefa gibi, adalet gibi semt ismi sanılmaya başlanan bir kavram. Şiddet, iğrenç yüzünü o kadar sık gösteriyor, o kadar fazla olay cereyan ediyor ki vandalizme alışmaya ve çaresiz hissetmeye başladık yavaş yavaş. Bence en az şiddet kadar tehlikeli olan şey de bu: Şiddeti kanıksamak. Cezasızlığa alışmak. Canımızı güvende hissetmemek. Vandalların kazanması.
SPOR SAHALARI iÇiN GÜVENDE DENiLEBiLiR Mi?
Dünkü sütunda kronolojik olarak birçok hadiseyi hatırlatmaya çalıştım: Fenerbahçe-Galatasaray derbisinin yardımcı hakemi Tarık Ongun’un kafasına saha içinde beş dikiş atılması. Diyarbakır’da Kemal Yılmaz’ın başına taş isabet etmesi. İstanbul’da saha içinde Hüseyin Göçek’e linç girişimi. Trabzon’da Volkan Bayarslan’a arkadan atılan yumruk. Mersin’de Yüksel Yeşilova’nın saha içinde bıçaklanması. Burak Yılmaz’a çakı, Manuel Fernandes’e tekme, arkadaşlarını hain saldırıdan koruyan Josef’e ceza. Iki gün önce Halil Umut Meler’e atılan yumruk.
Allah aşkına sadece son 10 yılda belki 20 sporcunun/ hakemin saldırıya uğradığı bir ülkede spor sahalarının güvende olduğunu söyleyebilir misiniz? Itiraf ediyorum, ben bu ortamda statlara gitmem. Sporcunun-hakemin can güvenliği olmayan ortamda beni kim koruyacak? Akıl alır gibi değil bu ortam.
2015’te The Guardian’a yazmıştım, Türk futbolu ölüyor ve hiç kimse bunun için önlem almıyor diye. Yaklaşık 9 sene geçmiş aradan. Bir adım ilerleme yok. Gerileme var aksine. O gün The Guardian’a çözüm önerilerini sıralamıştım. Bugün bir kez daha yineliyorum önerilerimi.