Bir mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız...
Çocukluk arkadaşımla, uzayan bir gecenin sarmalında geçmişten bugüne yaşanmışlıkları, öfkeleri, hüzünleri, pişmanlıkları konuşuyorduk… Dertleşme daha doğru bir...
Çocukluk arkadaşımla, uzayan bir gecenin sarmalında geçmişten bugüne yaşanmışlıkları, öfkeleri, hüzünleri, pişmanlıkları konuşuyorduk…
Dertleşme daha doğru bir sözcüktü galiba… Fonda o güzelim “Bir Mahur Beste” çalıyordu… Sacit birden “bu şarkının hikayesini biliyor musun?” diye sordu… “Büyük şair Attila İlhan’ın şiiri işte, Ahmet Kaya’da şahane bestelemiş, çok severim” dedim… “Hayır” dedi Sacit, “Neden, kimin için yazmış biliyor musun?” “Bilmem, Müjgan diye bir sevgili belki” yanıtını verdim… Bir buruk gülümsemeyle başını iki yana salladı:
–O şiir üç fidan için yazıldı!..
Üç fidan, ölümsüzlüğe koşan Deniz, Yusuf, Hüseyin’in her duyduğumda yüreğimi acıtan ölümsüz sıfatlarıydı… Sonra hikayeyi anlattı…
12 Mart sonrasının kahır günleriydi… Bir sabah, 6 Mayıs 1972 sabahı duymuştu haberi radyodan Attila İlhan; Denizlere kıymışlardı… Karşıyaka’dan İzmir’e geçmek üzere bindiği vapurda, bulanık, simsiyah, alçalmış bir gökyüzünün altında, hırçın, çalkantılı denize bakarken henüz yazılmamış şiirin ilk mısraları düştü aklına:
-Bir yangın ormanından düşmüş genç fidanlardı/ Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı/ Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı/ Gittiler akşam olmadan ortalık karardı…
Rıhtım boyunca sürekli tekrarlayarak yürüdü. Bu mısralar “Mahur Beste” nin ikinci kıtası olacaktı… Benim bir kadının adı sandığım Müjgan ise eski dilde “kirpik” anlamına geliyordu!.. Attila İlhan bir şairin hassasiyeti ile, Deniz, Yusuf ve Hüseyin için ağladığını anlatıyordu aslında!..
-Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız/ O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız/ Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan...