Bir sanatçının hazin yok oluş hikayesi!..
Yavuz Bingöl’ü 90’ların ortalarında tanıdım… Sessiz, sakin, saygılı bir Türk Halk Müziği sanatçısıydı tanıdığım Yavuz… Kendine has bir tarzı, yumuşak bir sesi...
Yavuz Bingöl’ü 90’ların ortalarında tanıdım…
Sessiz, sakin, saygılı bir Türk Halk Müziği sanatçısıydı tanıdığım Yavuz… Kendine has bir tarzı, yumuşak bir sesi vardı… Bağırmadan söylerdi ve ben bir çok türküyü onun sesinden dinleyip sevdim… Annesi de bir halk ozanıydı; Şahsenem Bacı olarak bilinen Şahsenem Akkaş…
Arada sırada bir yerlerde karşılaşır, oturur, sohbet ederdik… Sohbetini de, yeni çıkaracağı albümüyle ilgili heyecanını da severdim… Sonraki yıllarda giderek ünlendi; dizilerde, filmlerde önemli rollerde oynamaya başladı…
Salkım Hanımın taneleri filminde söylediği “Sarı Gelin” türküsü ile, kariyerinde önemli bir çıkış yakaladı… Cannes Film Festivali’nde Nuri Bilge Ceylan’ın “En İyi Yönetmen” ödülünü aldığı “Üç Maymun” filminde ağırlıklı rollerden birinde de o vardı… O kadar ki, bir süre sonra oyunculuğu, şarkıcılığının önüne geçmeye bile başladı…
-Sonrası bir rüzgar gülü portresidir!..
İlk yıllar, adeta “Mehter marşı” dönemiydi; İktidar adımlarını dikkatli atıyor, devlete yerleşiyor, attığı bir adım tepki çektiğinde hemen geri adım atıyor, Avrupa Birliği, özgürlük yasaları türünden lafları bolca kullanıyor, “liberal paydaşların” da desteğini alarak yolunda güçlenerek ilerliyordu…
Bu ilk “çıraklık döneminde” AKP hem medya hem de (bazı) sanatçılar üzerinde etkili olmanın temellerini de attı diyebiliriz… “Kalfalık dönemi” geldiğinde epey yol kat etmiş, kendi medyasını, kendi “sanatçı takımını” yaratmayı başarmıştı…
-Yavuz Bingöl de onlardan biriydi!..
Bir zamanların sıkı solcusu Bingöl bir süre sonra AKP’nin, Başbaka...