Durum 19 Mayıs’tır!..
Ülke neredeyse baştan başa işgal edilmişti… Düvel-i Muazzama, Mondros Mütarekesi’ndeki şartları tamamen hiçe sayıyordu…
Türk Ordusu hemen her yerde terhis edilmiş, asker namına Erzurum’daki Kazım Karabekir Paşa’nın kolordusuyla, Ankara’daki Ali Fuat Cebesoy’un kolordusu kalmıştı…
Yunan 15 Mayıs’ta, İngiltere’nin oldu bittisi ile İzmir’e asker çıkarmış, 2000’e yakın asker ve sivil silahla, süngüyle delik deşik edilerek öldürülmüştü… İzmir Ortodokslarının başı Metropolit Hrisostomos, daha bir gün önceden “Kurtarıcılarımız yarın şehre gelecektir” müjdesini verdikten sonra, karaya çıkan ilk Yunan askerinin çizmelerine sarılmış ve ardından verdiği vaazda aynen şu sözleri söylemişti:
-Ne kadar Türk kanı döküp içerseniz o kadar sevaba girmiş olacaksınız!..
Millet aç, yoksul ve umutsuzdu… Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yakılmaya çalışılan “Kuvayi Milliye” ateşleri soluk, cılızdı… Karadeniz’de Rum çeteleri, Doğu Anadolu’da Ermeni çeteleri, o topraklarda nüfus çoğunluğunu ele geçirmek için, bir yerlerden aldıkları talimatlarla acımasız bir Türk-Müslüman katliamı uyguluyordu…