HAYATI ISKALAMAK!..
Denizin ortasında, dört bir yanımı çevirmiş İstanbul’u seyrediyordum.. Sağımda solumda küçücük tekneler içinde, küçücük dünyaları olan insanlar büyük bir şevkle...
Denizin ortasında, dört bir yanımı çevirmiş İstanbul’u seyrediyordum..
Sağımda solumda küçücük tekneler içinde, küçücük dünyaları olan insanlar büyük bir şevkle, ısrarla ve de hiç bıkmadan küçücük balıkları avlıyorlardı…
Akşamın alacakaranlığında İstanbul güzel, çok güzeldi.. Işıl ışıl İstanbul sanki bütün çirkinliklerinden arınmıştı!.. Siyah; binlerce yıldır ihanetle, kalleşlikle, entrikayla, insanın insanı en acımasız şekilde sömürüsüyle, ahlaksızlıkla beslenen bu kentin bütün defolarını kapatmıştı!..
Birkaç saat sonra sabah olacak, siyah kaçınılmaz olarak beyaza yenilecek, acımasız çark olanca ağırlığıyla dönmeyi sürdürecekti.. Ve günün ilk ışıkları gecenin sihrini alıp götürecek, defolar tüm çıplaklığı ile sırıtacaktı!..
-Ama daha vakit vardı…
O an, denizin ortasında, gecenin koynunda kavgalardan, çirkinliklerden, kalleşliklerden, ihanetlerden, entrikalardan uzak yalnızca ben vardım…
-Bir de rakı kadehim…
Bir de o, uzansam tutuverecekmişim gibi yoğun, arada bir geçen devasa tankerlerin bile bozmaya kıyamadığı sessizliğin içinde yükselen güzelim şarkı…
-Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır…
O an biliyordum ki; gecenin o saatinde bile çark dönüyor, kapalı kapılar ardında kıyasıya hesaplaşmalar yapılıyor, şafakla birlikte acımasızca sömürülecek, paramparça edilecek insanların listeleri düzenleniyor, bir bankadan diğerine aktarılacak çok büyük paraların envanterleri çıkarılıyordu…
Yarın, gün ışıdığı andan başlayarak yine birileri ölecek, birileri çalacak, birileri nutuk atacak, birileri gündemi biçimlendirecekti.. Ve birçokları biçimlendirilen şekliyle yeni bir günü daha nihayete erdirmek için koşuşturacaktı…
-Ne acı!..
Bir ara gözüm saate ilişti… Sihrin bitmesine çok az kalmıştı… Kendime buz gibi bir son rakı daha koydum.. Bir hüzzam...