Ötekileştirilen düşmanlaştırılan bir zavallı ülke!..
Biz çocukken çok mutluyduk, çook!.. Çok güzel bir mahallemiz, çok güzel bir okulumuz, çok güzel öğretmenlerimiz, çok güzel arkadaşlarımız vardı… Bakkalımız, kasabımız...
Biz çocukken çok mutluyduk, çook!..
Çok güzel bir mahallemiz, çok güzel bir okulumuz, çok güzel öğretmenlerimiz, çok güzel arkadaşlarımız vardı… Bakkalımız, kasabımız, manavımız, terzimiz, saat tamircimiz, pastacımız da çok güzel insanlardı…
Mesela bakkal Rüstem Amca, mahallenin veletlerinin hemen kasanın yanında bulunan kavanozdan şeker aşırmasına sesini çıkarmak bir yana, bile bile göz yumardı!.. Örneğin saat tamircisi Kirkor Efendi, adıyla dalga geçmemize, “Kirkor Amca, krikoyu açsana” diye tempo tutmamıza, gülerek “sizi gidi keratalar” diye yalandan kızarak karşılık verirdi. Bizden sürekli istediği tek şey sokak hayvanlarına iyi davranmamız, yiyecek vermemizdi o kadar!..
Türkçesi bizimkinden birazcık farklı Diyarbakırlı Hasan’ın adı aramızda “Hüsso” idi… “Ula Hüsso napirsen” diye takıldığımızda önceleri kızardı. Sonra müthiş zekasını kullanıp o da hepimize bir lakap takmıştı… Benimkini mesela soyadımdan esinlenerek “Zilli” takmıştı!.. Solomon’un adı “Salam”, Yaman’ın lakabı ise “Yalama” olmuştu… Kahkahalarla takılırdık birbirimize…
Hiç kimse için diğerinin ne olduğu, nereden geldiği, mezhebi, ırkı zerre kadar değer taşımazdı; aklımızın ucundan bile geçmezdi!.. Sonra büyüdük… Biz büyürken mahallemiz, okullarımız, kentimiz, ülkemiz de değişiyordu… Henüz farkında değildik ama bu değişimden biz de nasibimizi alıyor, değişiyorduk!…
-Ülkemizin üzerinde kapkara bulutlar birikiyordu!..
Sonra, güya bu kaosu durdurmak için “elin desteği” ile tezgahlanan askeri darbe geldi!.. Millet, ölümlerden, kav...