Ulus devletten niçin nefret ediyorlar (II)
Önceki gün ilk bölümünü paylaştığım emperyalizm-sömürgecilik ve ulus devlet konusuna kaldığımız yerden devam edelim…Sömürgeciliğin ilk aşaması, bir yağma ve yok etme...
Önceki gün ilk bölümünü paylaştığım emperyalizm-sömürgecilik ve ulus devlet konusuna kaldığımız yerden devam edelim…
Sömürgeciliğin ilk aşaması, bir yağma ve yok etme dönemiydi... Üstün “beyaz adam” müthiş bir saldırıyla dünya uygarlıklarını talan etti ve ortadan kaldırdı. Bu dönem hem zenginliklerin Avrupa’ya akarak sermaye birikimine dönüştüğü, hem de Batı’nın siyasi anlamda dünya egemenliğini ele geçirmeye başladığı dönemdi...
Ama aynı süreçte, Batı emperyalizmine karşı milli kurtuluş savaşları da başlamıştı. İlk örnek ise Mustafa Kemal’in önderliğindeki Ulusal Kurtuluş savaşıydı. Doğu’dan Batı’ya tüm mazlum uluslar bu örnekle birlikte, “emperyalizmin de yenilebileceğini” gördü ve ulusal kurtuluş savaşları art arda patladı.
Aslında Batı’nın kendi dışında tüm uygarlıkları yok ederek bir yere varamayacağını ilk gören Amerika ve onun meşhur başkanı Wilson’du. O tarihlerden başlayarak yeni sömürge politikaları devreye sokuldu. Artık ezilen ulusların kültürlerine varıncaya dek yok etme politikasının yerini her etnik kimliğe özgürlük, özerklik, hatta devlet kurma hakkının tanınması politikası aldı! Wilson ünlü “Ulusların kendi kaderini tayin hakkı” prensibini ortaya koyduğunda Batı uluslaşma sürecini çoktan tamamlamıştı…
-Şimdi yapılması gereken, diğer ülkelerin güçlü bir uluslaşma yoluna girmelerini önlemekti!
Yeni sömürgeciliğin ABD önderliğinde ve olanca ağırlığıyla gündeme sokulması ancak ikinci Dünya savaşı sonrasında mümkün olabildi. Emperyalistler artık doğrudan sömürgeleştirme, açıkça askeri güç kullanarak işgal etme modasının geçtiğini görüyordu. Artık moda halkların özgürlüğünü savunmaktı! İkinci Dünya Savaşı sonrası sömürgelere ulufe dağıtır gibi siyasi bağımsızlık dağıtıldığı dönemdi. Ama iki şartla: