Bu kadar cinnetten kimseye cennet çıkmaz!
Bir insanı uğurlarken sorulan “Nasıl bilirdiniz?” sorusuna “iyi” demek zorunda değilsiniz ama bunun alternatifi “sessizlik”tir, değil mi Hocam?Oysa bir kısım “muhafazakâr” eleman, ölülere de...
Bir insanı uğurlarken sorulan “Nasıl bilirdiniz?” sorusuna “iyi” demek zorunda değilsiniz ama bunun alternatifi “sessizlik”tir, değil mi Hocam?
Oysa bir kısım “muhafazakâr” eleman, ölülere de küfü, hakaret yağdırmayı “kâr” sayıyor.
Sırf “ötekilerden” olduğu için.
Tarık Akan’ı uğurlayan bir ülke, onu önce “yıllarca bu ülkenin dokusundan bir sanatçı” olarak uğurlar. Kendi toprağının onca insanını canlandırmış, “göz kapatılmış” nice Türkiye manzarası ve insanını, onların sessizliklerini de dile getirenlerden olduğu için.
Onun dışında hepimizin ideolojisi, inançları, fikirleri, eylemleri, yanlışları, doğruları vardır…
Bunların hangisinin “cennetlik” olduğuna kendilerinin karar verebileceğini zannedenler, “ölülerin kötülüklerini sayıp dökenler” belki cehennemin yoluna da kendileri için taş döşüyordur.
Nereden bileceksin ki Kamil!..
Sen nereden bileceksin!
Ya hayırla yad et yahut o kadar karşıysan, başını çevir, sessizliğinle kal orada.
Bu kadar nefretten sana da cennet çıkmaz çünkü!
***
Bu son cümlede, aklıma şu düştü:
“Darbe saldırısı” ardından, “muzaffer demokrasi” yerine “muzaffer Ohal” olarak yaptığımız tercihin “kitlesel” taarruzu, şu “at izi, iti izi” olayında genişleyen “av sahası”nda, “şüphenin delil sayılması”nda, “delillerin kalitesi”nde öyle bir noktaya doğru gidiyoruz ki…
Bir yerde vicdan, akıl, muhakeme, hukuk normlarında mahkemeyle durmazsa; “bu kadar nefretten kimseye cennet çıkmayacağı” gibi, “bu kadar suçlamadan iktidar ve çevresine re masumiyet çıkmaz.”
Bilmem, yanılıyor muyum?