'Asker Aydoğan'
Onlar ayni okullarda okudular, muhtemelen içlerinde aynı sınıflardan, aynı devreden olanların sayısı da hiç de az değildir fakat Aydoğan Paşa ve onun silah arkadaşları Türkiye’nin düşmanlarına...
Onlar ayni okullarda okudular, muhtemelen içlerinde aynı sınıflardan, aynı devreden olanların sayısı da hiç de az değildir fakat Aydoğan Paşa ve onun silah arkadaşları Türkiye’nin düşmanlarına karşı kahramanca mücadele ederken, diğerleri ihanetin içinde yer aldılar. Aydoğan Paşa nam-ı diğer Asker Aydoğan ve kader arkadaşı kahramanlar elim helikopter kazasında şehit olup milletin kalbinde yer alırken, ihanet çukuruna düşmüş alçaklar, Türk ordusunun askeri olma şerefini kaybedip GLADYO’nun askeri olanlar (‘NATO’nun Gizli Orduları’na katılanlar mı demeliyim), milletin hafızasında bir ihanetin, aşağılık sefil yaratıkları olarak kaldılar.
“İhanet çetesi mensuplarının, o utanç batağında yer almalarını, bu ihaneti, ailelerine çocuklarına hangi sözlerle anlattıkları, içinde bulundukları iğrenç durumu nasıl açıklamaya çalıştıkları bilinmez fakat Aydoğan Aydın Paşa’nın ve arkadaşlarının yiğitliği, sadece ailelerinin değil bütün milletin kahramanlık destanı olarak nesilden nesile anlatılacaktır. ‘Asker Aydoğan’dan Üsteğmen Koçoğlu’na şehitler kadrosunun hepsine bu millet her vakit rahmet okurken, ihanet çemberinin içinde kalanlara ‘lanet olsun’ demeye devam edecektir.”
İhanetin kimliği var mı?
Bu toprakların vatan oluşundan, Alpaslan Gazi’den, Milli mücadeleye Gazi Paşa’ya, onlardan bugünkü kahramanlara uzanan tarihsel süreçlerde şüphesiz destansı yiğitlik öyküleri hiç eksik olmamıştır fakat FETÖ çetesinin GLADYO ordusuna kattığı böylesine bir ihanet, tarihimizde hatta başka milletlerin tarihlerinde benzerine kolay rastlanmayacak bir olay değildir.
Sadece Türkiye’deki bu olayı değil bütün Ortadoğu bölgesinde yaşanan olayları anlamak için, dünya sisteminin ‘merkez’ ve ‘periferi’ ilişkisini gözden kaçırmamak gerektiğinin üzerinde durmaya çalışıyorum. Dünya sistemi denilen ki, aslında Batı’nın hegemonyasına dayanan mekanizmalardan başka bir şey olmayan bu yapının, işleyişine bakıldığında, sanayi çağının başlangıcından bu tarafa işleyen bir düzen bulunmaktadır. Sanayi gücüne dayanan Batı, tarımsal imparatorlukları tasfiye edip yerine sömürgecilik yoluyla bağımlılık ilişkilerini kurup, kontrol altına almışlardır. İkinci savaş sonrası sömürgeciliğin kurumsal yapısının, yerini farklı bir mekanizma olan emperyalizmin aldığı bilinmektedir.
“Emperyalizm, ‘endüstriyel merkezle’ ‘periferi’ arasında sadece ekonomik bir mekanizma kurmakla kalmamış, daha dehşetengizini kültürel, siyasi ve askeri olarak inşa etmiştir. Çevre ülkeler siyaset yoluyla kontrolde kaldıkları müddetçe ‘ayakta kalabileceklerdir’ aksi halde onların siyasal varlıklarının gereği kalmayacaktır, sistem açısından fonksiyonlarını yitireceklerdir.” Bunun anlamı açıktır, çevre ülkelerin varlığı ‘bağımlılık ilişkileri tarafından üretilmektedir’, bu ilişkinin dışına çıkılması onların varlıklarını tehdit edecek bir duruma sebep olacaktır.