Eski dünyanın kurumları
Eski Dünya sisteminin bütün kurumları dökülüyor. Başta Birleşmiş Milletler Teşkilatı olmak üzere, NATO’su, AGİT’i, Dünya Bankası, İMF’si, Dünya Ticaret Örgütü, AB’si...
Eski Dünya sisteminin bütün kurumları dökülüyor. Başta Birleşmiş Milletler Teşkilatı olmak üzere, NATO’su, AGİT’i, Dünya Bankası, İMF’si, Dünya Ticaret Örgütü, AB’si bütünüyle eski dünyanın kurumları giderek işlevlerini kaybetmekle kalmıyorlar, kendilerini ayakta tutmak için bürokratik statüleri güçlendirip onlar üzerinden oluşturdukları ağ vasıtasıyla konumlarını yeniden üretmeye çalışıyorlar. “Her statünün imtiyazlara ve iktidara sahip olduğunu düşünürsek, bu kurumların varlığında, çökmekte olan bir sistemin hayatını sürdürme arzusuyla, ortaya çıkan sorunların çözümsüzlüğü arasındaki çelişkinin giderek büyüdüğünü söyleyebiliriz.”
Gürcistan’da OSCE yani Avrupa İşbirliği ve Güvenliği Parlamenterler toplantısı esnasında yerinde yapılan gözlemlerle ki sadece benim gözlemlerimin olmadığını katılan tüm milletvekillerinin bunu paylaştığını belirtmeliyim; mevcut dünya sisteminin kurumlarının neredeyse hepsinin ‘Saatleri ayarlama enstitüsüne’ dönüştüklerini gösteren birçok örnek olay bulunmaktadır.
Kimin düzeni?
Aslında ‘Dünya’nın beşten büyük olduğunu’ söylemek bütünüyle eski sistemin çöktüğünün tespit edilmesidir. Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın varlığını adeta tahrip eden bu sorun geçen yüz yılın uluslararası sisteminin esasını teşkil etmektedir. Eski düzenin kurumları uzun süre soğuk savaşın dengesine dayanmıştır. Burada karar alıcıların sayısının beşle sınırlanmasını sağlayan veto hakkı, bu sistemin kurduğu hiyerarşiyi gösterdiği kadar hegemonik ilişkilerin karakterini de yansıtmaktadır.
İki Dünya Savaşı eski dünya sistmini şekillendiren sonuçlara yol açmıştır. Birinci savaşta, İngiltere’nin hakimiyeti kurulurken, ikinci savaş sorası ABD merkezli bir sistem ve bunun içinde sosyalist dünyanın nasıl yer alması gerektiği düzenlenmiştir. İmtiyazlı beşlinin içinde yer alan sosyalist devrim yaptıklarını iddia eden ülkelerin ‘eski dünya sistemiyle yakınlaşarak’ sosyal ve ekonomik politikalarda hızlı bir biçimde ‘devlet kapitalizmine’ dönüştüğü; devletin otoriter ve bürokratik bir