Ev mi kazanacak, sokak mı?
Geleneksel kültürümüzde ‘aile’ bir tür korunak ve sığınaktı.
Toplumun en küçük birimi olan aileyi, bizi biz yapan değerlerin eğitim merkezi, kişilik ve şahsiyet oluşumunun ilk noktası, sahiplik ve aidiyet duygusunun ilk menşei, evlatlık ve kardeşlik anlayışının ilk kaynağı olarak görürdük.
Ailemiz ve evimiz bizim hikâyemizi, geçmişimizi, kökenimizi anlatırdı.
Sonraları ailenin zayıflayarak diğer sosyal birimlerin etkinlik kazandığı; annelik-babalık-kardeşlik yerine daha etkili sosyal rollerin geldiği bir dönem başladı. Özel ve mahremiyet, sır ve sırdaşlık aile fertlerinden başka ilişki gruplarına kaydı.
Ev, kamusal alandaki aktörler ve kurumlar, mekânlar tarafından adeta yutuldu.
Ailede almaya başladığımız eğitim dışarıdaki sosyalleşme karşısında sıfırlanmaya başladı.