Başka dillerin sözcüklerini niye ‘Türkçeye’ sokalım
Dün, bayram öncesinde bu köşede M. Özener adlı bir yurttaş kimi el sözcüklerinin doğru biçimde sesletilmediğinden yakınmaktaydı. “Mühimmatlar, personeller” denmezmiş, bunlara...
Dün, bayram öncesinde bu köşede M. Özener adlı bir yurttaş kimi el sözcüklerinin doğru biçimde sesletilmediğinden yakınmaktaydı.
“Mühimmatlar, personeller” denmezmiş, bunlara “çoğul eki” getirilmezmiş. Mühimmat, personel, denmesi gerekirmiş.
Bu öneriyi yersiz buluyorum.
Güzel Türkçemize başka dillerden girmiş sözcüklerin doğru sesletilmesini (telaffuzunu) değil, bu el sözcüklerin yerine öz Türkçe sözcüklerin kullanılmasını önermeliyiz. Arapça ‘mühimmat’ın Türkçesi savaş gereçleri, Fransızca ‘personel’in Türkçesi ‘çalışan’ değil midir? Türkçelerini önermek gerekmez mi?
Günümüzdeki yönetimin saygın ulusumuza dayattığı velev ki, istişare, referandum, tedbir, şaibe, mütecanis, hafızayı beşer, iftira, koro, ibare, fenomen, diksiyon, fiksatör, behemehal, kora kor, angaje, terör, arife, istikşafi gibi el sözcükleri yerine, biz öz Türkçeciler olsa bile; görüş alışverişi, danışma; halkoylaması; önlem, sakını; karadamga; bağdaşık, türdeş; insanlığın belleği; karaçalma; bir ağızdan; sözce; görüngü; demece, söyleyiş; kalıcılaştırıcı; ne yapıp edip, her durumda; başabaş, dişe diş; bağlanım; yılgı; öngün; uzlaşı arayışı gibi apak Türkçe sözcüklerimizle direnelim.
Türk aydını kendine yaraşanı yapmalı; yazılarına, konuşmalarına yerli yersiz başka dillerin sözcüklerini sokuşturmaktan kaçınmalıdır.