Havayı daha da soğutan
Mustafa beyden “Hava şartları nedeniyle yazılarımızın en geç 17.45'te elimizde olması” mealindeki o nazik mesaj gelmeden benim yazıyı bitirmem gerek bu sefer.Çünkü bu sefer Ankara ne yazmaya ne okumaya müsait....
Mustafa beyden “Hava şartları nedeniyle yazılarımızın en geç 17.45'te elimizde olması” mealindeki o nazik mesaj gelmeden benim yazıyı bitirmem gerek bu sefer.
Çünkü bu sefer Ankara ne yazmaya ne okumaya müsait. Haberlerde “kutup soğuğu” dediklerinde abartıyorlar sandım ama güneş altında donmak nedir öğretiyor bu ara Başkent.
Gerçi şu sıra sadece burası değil memleketin herhangi bir yerinin okuma yazmayla ilişkisine dair söylenecek pek de olumlu bir şey ar mı?
“Kör ölür badem gözlü olur”un her ideoloji için sınandığı bir cenaze ve medya yayını izledik işte Pazar günü.
“Kapitalizmle kapitalizmin simgesini ayırmak gerektiğini” yazanlar, mesele yıllardır hücum ettikleri tekil kişilere gelince hiç de bu ayaküstü uydurdukları kurala uymuyorlardı meselâ. Engels'le kıyaslayacak kadar zıvanadan çıkanını da gördük sağolsunlar.
Nihayetinde Koç Ailesi'nin aslında ne kadar mübarek bir soya dayandığını da öğrenmiş olduk böylece.
Tabutun üzerindeki puşidenin Osmanlı Sancağı diye yazılıp çizilmesine itiraz eden, “Muhtemelen Kâbe örtüsü o” diyen Tayfun'a kulak verilmedi pek.
İlber Ortaylı bile gerçeği söylemektense ortayı tutturacak bir laf edip geçiyor nihayetinde; “Sancak değil ama sancak olarak da kullanılabilir de…”
Ne anlarsanız artık?!
Yine onun Koç için söylediği “Burjuva değil endüstriyalist” tanımından ne anlarsanız artık.
Rastgele bir koleksiyon ya da sergi kataloğuna baksanız göreceğiniz ilk basit ve çarpıcı gerçek Osmanlı'nın çöküşe geçtikçe bayrak, şaşaalı armalar, madalyalar sahibi olmaya başladığıdır.
O yüzden Osmanlı arması, sancağı, bayrağı, madalyonu diye popüler hale gelen şeylerin aslında çöküş döneminin ve dolayısıyla Batı özentisi uzantılar olup olmadığına dikkat etmek gerekir.
Bunca sözü bir cenaze üzerinden o cenazeye ilişkin yazmıyorum sadece.
Benim için insanın soyunun sopunun önemi yoktur. İnsan, kan ve gen bağlarından, geçmişlerinin başarı ya da facialarından bağımsız olarak kendini inşa edebilen bir varlıktır. Soyu mübarek kabul edilen bir yere dayanandan ahlaksızın önde gideni çıktığı, çıkabildiği gibi meselâ ahlaksız dedenin tertemiz vicdanlı torunları olur, olmuştur, olacaktır da.