Kapandıkça çatışan coğrafya
Kurtuba'daki herhangi bir evde bulunan kitap sayısının Paris'in en büyük kütüphanesinden fazla olduğunu söylemeyi, yazmayı, hatırlamayı severiz.Avrupa başkentlerinin çamur ve hastalıkla dolu sokaklarının aksine...
Kurtuba'daki herhangi bir evde bulunan kitap sayısının Paris'in en büyük kütüphanesinden fazla olduğunu söylemeyi, yazmayı, hatırlamayı severiz.
Avrupa başkentlerinin çamur ve hastalıkla dolu sokaklarının aksine Endülüs pırıl pırıl, ışıklı, temiz ve sağlıklıdır.
İleride Papa olacak biri bile buralara kadar gelir eğitim almaya ta İngiltere'den.
Katolikler nihayet bütün Endülüs'ü tarihten silip attığında geride kalan basit havuzları, su depolarını bile bilgileri yetmediği için çalıştıramadıklarını kendileri de itiraf eder.
Etrafı tamamen İslamlaşmış ama kendi Hıristiyan bir adacık gibi direnen Bizans nihayet 1453'te düşerken karşılığı İber yarımadasında tam tersi durumdaki Granada'nın 1492'de düşmesi olacaktır.
İslam'ın en parlak medeniyetlerinden biri yok olurken yerine yükselen yıldızı İstanbul başkentli Osmanlı'dır artık.
Endülüs'ün de Osmanlı'nın da ayırıcı niteliği ne diye sorsak herhalde ortak cevapların birincisi farklı olana “öteki” muamelesi yapmamak diye çıkar.
İkisi de farklı olmanın mesele olmadığını, vatandaşın yurttaşın tebaanın ne ürettiğini, ne katkıda bulunduğunu; bulunmuyorsa da devlet olarak ona sahip çıkmak zorunda olduğu bilinciyle davrandı, yaşadı ve nihayet öldü.
Devletler doğar, büyür ve ölürdü; bunu da Endülüs'ü iyi bilen, orada da yaşamış çalışmış İbn Haldun'dan beri bilmiyor muyduk zaten?
Moğol işgali altındaki toprakların mütefekkiri Nasreddin Hoca bu işgale karşı çıkanlardan biri olarak sadece fırka anlatmıyordu “Doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne neden inanmıyorsun?” derken.