ABD ve Suudi Arabistan arasında yol ayrımı mı?
Kaşıkçı cinayeti S. Arabistan devletinin bütün imkanları kullanılarak işlendiyse de, suçu irtikap edenlerin, devlet içindeki konumları ne olursa olsun, devletten teorik olarak ayırt edilebilirlerdi. Bu cinayetin S. Arabistan...
Kaşıkçı cinayeti S. Arabistan devletinin bütün imkanları kullanılarak işlendiyse de, suçu irtikap edenlerin, devlet içindeki konumları ne olursa olsun, devletten teorik olarak ayırt edilebilirlerdi. Bu cinayetin S. Arabistan devletine mal edilmeyecek şekilde sürecin idare edilmesi devletin cinayete karışanları hangi düzeyde olursa olsun adalete teslim etmesiyle mümkün olabilirdi. Ancak geldiğimiz aşamada S. Arabistan devlet olarak bu şansı giderek kaybediyor.
MBS’nin olayın baş sorumlusu ve azmettiricisi olduğuna dair baştan itibaren var olan kanaatler her kesimde gittikçe pekişiyor ve pekiştikçe S. Arabistan devletine karşı bu durum ciddi bir baskı unsuruna dönüşmeye başlıyor. MBS’in zamana oynayan tutumunun hiçbir işe yaramayacağı zaman geçtikçe işlerin aleyhine daha fazla dönmesiyle anlaşılıyor.
“Zamanla herkes bu olayı unutur biz de bastırırız biraz daha parayı imajımızı da düzeltir, hatta istediğimiz gibi ekstra-imaj da yaparız” beklentisi yerini bulmuyor. Veliaht Prensin G20 Zirvesinde ilk defa deneme imkanı bulduğu bu siyaset hiç beklemediği şekilde kendi aleyhine bir kampanyanın üstüne benzin dökmüş oldu. Arjantin’den önce Mısır ve Tunus’ta ardından Cezayir ve Moritanya’da karşı karşıya kaldığı muamele işlerin her geçen gün daha da sarpa saracağını gösteriyor.
Arada Amerikan Kongresi’nde CIA başkanının yaptığı bilgilendirme üzerine Cumhuriyetçisinden Demokratına bütün üyeler nezdinde oluşan kararlılığı da hesaba katmak gerekiyor. Yine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürütmekte olduğu soruşturmada Veliaht Prensin en yakını iki kişi hakkında kırmızı bültenle yakalama kararı çıkartılması, bu cenahta da henüz hiçbir şeyin tükenmemiş olduğuna dair güçlü bir işaret verdi.
Kaşıkçı olayının uluslararası ilişkiler boyutunda nasıl bir rol oynamaya başladığına, bilhassa S. Arabistan’a kimden ne tür baskılara konu olduğuna dair Beril Dedeoğlu’nun dünkü yazısı çok anlamlı, okumanızı tavsiye ederim.
Bu olayın S. Arabistan’a bazı siyasetlerinde baskı yapma fırsatı veriyor olduğunu duymak, “zaten bunlar hep birlikte hareket etmiyor muydu?” sorusunu haklı olarak sordurabilir. Gerçekten de S. Arabistan’ın ABD ile bağımlılık ilişkilerinin mahiyetini belki bu saatten sonra biraz daha gerçekçi bir biçimde sorgulamamız gerekiyor. Ne kadar birlikte hareket ediliyor olursa olsun, hiç bir şey ne tamamen ABD’nin istediği gibi ne de S. Arabistan’ın istediği gibi yürüyor. Ama bu işbirliği içinde bazen birbirlerini ikisinin de başta beklemediği, hesaplamadığı durumlara sürükleyebiliyor.