Afrika’nın Erdoğan’a cevabı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Batı ve Kuzey Afrika’dan 4 ülkeyi kapsayan gezisi üzerinde değerlendirmelerimize devam ediyoruz. Bu ziyaretler 2005 yılından başlamış olan Afrika açılımı...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Batı ve Kuzey Afrika’dan 4 ülkeyi kapsayan gezisi üzerinde değerlendirmelerimize devam ediyoruz. Bu ziyaretler 2005 yılından başlamış olan Afrika açılımı kapsamında yapılan bir dizi ziyaretin bir halkasıydı. Türkiye’nin dış siyaset vizyonunun da en önemli alanlarından birini oluşturuyor bu açılım.
Dünyayı kurdun yapmayacağı taksimlerle istedikleri gibi kurgulayıp yöneten hegemon aktörlerin edilgen ve itaatkar bir tebası olmayı kabullenmeyen, yeni bir dünya iddiası taşıyan Türkiye’nin dış siyasetinin önemli bir ayağını bu açılımlar oluşturuyor. Bu gezide Erdoğan bunu açıkça ifade etti ve beş üyenin diğer bütün üyeleri yok sayarak istedikleri gibi yönettikleri bu düzene alternatifini yeniden dillendirdi. Dünyanın beşten büyük olduğu ifadesi, bütün bu eleştirel söylemin simgesel ifadesi haline gelmiş durumda.
Afrika, kaynakları doğru dürüst değerlendirildiğinde kendisine fazlasıyla yetecek bir coğrafya. Bu coğrafyaya insan gibi gidildiğinde, hakkaniyetli bir ticaretle yaklaşıldığında hem kendisi kazanacak hem gelenlere çok şey kazandıracak bir coğrafya. Tarih boyunca Müslümanlar bu coğrafyaya ticaret için geldiklerinde hem İslam medeniyetinin gücüne güç katmış hem de Afrika’nın bir çok bölgesini önemli medeniyet havzalarından biri kılmışlar. Bugün bütün kaynakları sömürülmüş ve geri bırakılmış olduğu için aynı zamanda bir tarihten de yoksun zannedilen Afrika şehirlerinin her birini biraz irdelediğinizde tarihindeki görkemli kültür ve medeniyet örnekleri karşısında büyülenmemeniz mümkün değil.
Bunu bir nebze hissetmek için arkadaşımız Taha Kılınç’ın Cumartesi günkü yazısında Cumhurbaşkanı’nın son ziyaret noktalarından biri olan Mali’nin Timbuktu Şehri’ne dair anlattıklarını okumanızı öneririm. sömürge öncesi dönemlerde, nasıl bir kültür ve medeniyet merkezi olduğuna dair anlattıklarını okumanızı öneririm. Sadece şu alıntıyla Mali’nin tarihine ait bir kesit vermiş olalım gerisini siz hesap edin:
“Timbuktu’yu dönemin emsal İslâm şehirlerinden ayıran en önemli özellik, kitap yazım sektörünün kaydettiği muazzam ilerlemeydi. Seyahatnamelerde ve dönem tarihlerinde aktarıldığı kadarıyla, İslâm dünyasının dört bir yanında yazılan kitaplar ulaklar eliyle Timbuktu’ya ulaştırılıyor, burada görevli binlerce yazıcı tarafından kısa sürede çoğaltılan bu nüshalar, yine ulaklarla önemli ilim merkezlerine dağıtılıyordu…
Songay İmparatorluğu’nun en güçlü döneminde (1520-1580), Timbuktu, İslâm dünyasının dört bir yanından gelen 25 bin öğrenciyi ağırlıyordu. Bir yandan şehirdeki yazı atölyelerinde çalışan bu öğrenciler, diğer yandan matematikten botaniğe, İslâm hukukundan astronomiye geniş bir çerçevede eğitim alıyordu. Hicaz’dan gelip Timbuktu medreselerinde hoca olmak isteyen bir âlimin, öğrencilerin seviyesini gördükten sonra ders almak için onların arasına karışması, verilen eğitimin seviyesine işaret eden ünlü bir misal olarak hep anlatılır.”