Almanya geç bulduğu değerleri çabuk kaybetmesin diye Özil bir fırsat olabilir
Kendisine uygulanan ırkçı tacizler neticesinde Mesut Özil’in Almanya milli takımını bırakmaya karar vermesi üzerine ülkede tetiklenen tartışmalar, bir açıdan bakıldığında özelde Almanya...
Kendisine uygulanan ırkçı tacizler neticesinde Mesut Özil’in Almanya milli takımını bırakmaya karar vermesi üzerine ülkede tetiklenen tartışmalar, bir açıdan bakıldığında özelde Almanya için genelde de Avrupa için önemli bir fırsat oluşturuyor.
Bu fırsat AB projesiyle büyük bir tarihsel çıkışını yapmış olan Avrupa’nın tam da bu projesini şimdilerde tehdit etmekte olan aşırı sağ ve milliyetçi çıkışlara karşı bir çare geliştirme konusunda uyarabilir. Zira bu sorunu yeterince isabetli bir biçimde teşhis edemeyip çaresini de geliştiremediği taktirde AB’ye asıl tehdit ABD’den, Rusya’dan veya Türkiye’den değil bizzat kendi içinden gelecektir.
Bugün Avrupa ülkelerinin büyük bir kısmı içlerinden yükselen aşırı sağ akımları üzerinden bizzat AB projesine karşı her geçen gün homurdanmalarını artırıyorlar. Homurdanmalar giderek Birliğin bekasını, hayatiyetini sürdürmeyi imkansız hale getirecek tehdit noktalarına doğru gidiyor.
Doğrusu bu kadar farklı kültürü ve toplumu bir arada tutmanın birinci şartı ırkçılığın aşılmış olması, farklı kültürlerin hoşgörülmesi ve ırk-merkezli, din-merkezli bir kimliğin ötesinde yeni bir vatandaşlık kimliğini hukukuyla, insan felsefesiyle birlikte benimsemeye açık olmaktır. Bunun için siyasetçilerin önce kendi toplumlarını iyi tanımaları, ırkçılığa oy kaygısıyla verdikleri tavizlerin karşılığının çok ağır olabildiğini hesaplamaları gerekiyor.
Ne yazık ki başta Almanya olmak üzere bir çok Avrupa ülkesinde siyasetçiler daha iyi bir söylem ve siyaset ortaya koyabilme zahmetinden hızla uzaklaşıp cazip gördükleri milliyetçi oylar için birbirleriyle yarışma kolaycılığına sapıyorlar. Milliyetçi oyları hedefleyip yarışınca tekrarlanan söylemler milliyetçi duygu ve heyecanları hatta oy pastasını daha da büyütmüş oluyor. Aslında böylece baştaki milliyetçi oy deposu onları beslemiyor, onlar milliyetçi oyları besleyerek büyütmüş oluyorlar.
Yani böylece partileri iktidara taşıyanlar seçmenler olmuyor, bilakis belli bir seçmen tipini söylemsel teşvikleriyle çoğaltarak iktidara taşıyanlar siyasetçiler olmuş oluyor. Burada Fransız felsefeci Michel Foucault’nun meşhur kuralı işlemiş oluyor. İktidar söylem eliyle ve aşağıdan yukarıya doğru etkili oluyor. Zaten kısa bir süre içinde siyasal alanın bu söylemlerin hakimiyeti altına girmesiyle siyasetçiler bu söylemlere daha fazla mahkum hale gelmeleri mukadder oluyor.