Arap Baharı ve Mısır’da 25 Ocak Devrimi’nin yıldönümü
Bundan tam 7 yıl önce Arap dünyası toplumun en derinlerinden gelen özgürlük, demokrasi, onur taleplerini ifade eden geniş bir toplumsal hareketle çalkalanıyordu. Bu hareketin yarattığı devrim atmosferine Arap Baharı ismi...
Bundan tam 7 yıl önce Arap dünyası toplumun en derinlerinden gelen özgürlük, demokrasi, onur taleplerini ifade eden geniş bir toplumsal hareketle çalkalanıyordu. Bu hareketin yarattığı devrim atmosferine Arap Baharı ismi verildi.
Arap Baharı, 17 Aralık 2010’da Tunus’ta Bu Azizi isimli seyyar satıcının bir kadın zabıtanın kendisine attığı tokadı kendi sabrının bardağını taşıran bir son damla olarak görüp kendini yakmasıyla başladı. Bu Azizi’nin kendini yakmasını Tunus halkı kendi sabrını taşıran bir son damla olarak görmüş, bilahare Mısır, Libya, Yemen ve Suriye halkları da Tunus’ta tetiklenen sürece katılmışlardı. Domino etkisiyle yayılan bu sürecin aslında en önemli taşı Mısır’dı. Tarihsel, coğrafi ve kültürel konumu, aynı zamanda 100 milyona yaklaşan nüfusuyla Mısır’ın bu sürece katılımı Kahire’yi Arap Baharı sürecinin başkenti haline getirdi.
25 Ocak 2011 tarihinde 30 yıldır tek başına ülkeyi idare etmekte olan Hüsnü Mübarek, gençlerin ekmek, onur ve özgürlük sloganlarıyla düzenin değişmesi taleplerine karşı daha fazla direnemeyeceğini düşünerek havluyu attı. Onu Yemen’de yine ülkeyi 32 yıldır yönetmekte olan Abdullah Salih izledi. Libya’yı 40 yıldır yönetmekte olan Muammer Kaddafi ise bu dalgaya karşı şiddet kullanarak direnebileceğini düşündü. Bu durum kalabalıkları daha da öfkelendirdi ve bu duruşunun bedelini canıyla ödedi.
Dalga İran ve Ürdün’e de uzandı, ama bu ülkeler kendi halklarının taleplerine karşı daha siyasi bir tutum sergileyerek ilk başta talepleri dikkate alan bir cevapla dalgaları kırarak yumuşattılar. Sonrası da gelmedi. Kuşkusuz bu toplumsal talep dalgasının en kötü etkilediği ülke Suriye oldu. Suriye halkı ilk etapta rejimin değişmesini değil sadece bazı reformlar yapmasını istediği halde Esed, bu dalganın kendisini götürebileceği endişesiyle, kendisine kötü dostlarının verdiği akılla en şiddetli cevabı vererek bu dalgayı savuşturabileceğini düşündü. Tuttuğu yolda kendisine yardımcı olan İran ve Rusya, bilahare ABD’nn yardımıyla ülkesini tam bir ölüm tarlasına dönüştürdü. Ülkesinde yöneteceği insan kalmadı ama kendisi ülkenin başında kaldı.
Yarın itibariyle Mısır’da Arap Baharı’nın bir devrimle neticelendiği günün 7. yıldönümü. Bu tabii Mısır’daki bahar çok değil sadece iki buçuk yıl sonra, arada yaşanan yeni anayasa süreci, Meclis ve Cumhurbaşkanı seçimlerinin ardından iyi-kötü bir demokrasi oturmaya başlamışken, 2013 yılının Temmuz ayı başında tarihinin en kanlı ve en zalim darbesiyle ağır bir zemheri kışına döndü. Mısır’ın darbecisinin ve BAE’nin desteğiyle Libya’ya Amerika’dan ithal edilen Eski General Hafter aynı yoldan giderek hava kuvvetlerini ele geçiren darbesiyle Libya’da o günden beri devam eden bölünme ve iç savaşı körükledi. Yemen’de yine aynı eksen tarafından desteklenen Abdullah Salih’in Husilerle dansıyla orada da devrimin kazanımı bir darbe ve iç savaş süreciyle eskisinden daha kötü bir duruma döndürüldü.
Mısır’a gelince, yarın itibariyle zihinlerde ve yüreklerde bir umut verici hatıra olarak kalan halk devriminin 7. yılını idrak ediyor.