Garp kültürü İslâm dünyasına tekniğin açtığı kapıdan mı girdi?
Her zaman geçerliliği olan ve sıfırdan başlatılıp herkesi kendi saflarında hizasına dizebilecek tartışma konularından biri bu. Teknolojiyi kültüründen ayırt etmek mümkün mü?Bu...
Her zaman geçerliliği olan ve sıfırdan başlatılıp herkesi kendi saflarında hizasına dizebilecek tartışma konularından biri bu. Teknolojiyi kültüründen ayırt etmek mümkün mü?
Bu tartışmanın 19. Yüzyıl'ın sonlarında bütün İslam dünyasında önemli bir karşılığı vardı ve aslında genel geçer İslami çevreler bu tartışmaya cevaplarını sonraki kuşaklardan daha rahat vermişti: Elbette teknoloji ve kültür birbirinden ayrılabilir şeylerdi. Bu o kadar da anlaşılması, kabul edilmesi zor bir durum değildi.
Bu konuda ulemanın büyük çoğunluğu teknoloji ithalini caizden de öte bir dini gereklilik olarak görüyordu. Ne de olsa düşmanın silahıyla silahlanmak, zamanın gerektirdiği imkanlardan ümmeti mahrum bırakmamak gerekiyordu. Yani modernleşmenin en önemli taşıyıcısı olarak teknoloji bu yolla dini bir motivasyon bile kazanıyordu.
Sonraki kuşaklarda İslam adına modernleşme eleştirilerini dillendirenler için belki modernizme saptıran “ilk günah” gibi değerlendirilecek bir tavırdı bu.
Başını Mehmet Akif Ersoy’un çektiği İslamcı Sebilürreşad çevresi de bu konudaki çözümü aynı doğrultuda, yani aynı “ilk günah”ı irtikap edercesine ve oldukça basit bir formülle ifade etmişti bile: Batının tekniğini ve işe yarar bilgilerini alıp kültürünü onlara bırakmalıydık. Bu formülün en güzel ifadesi Akif’in şu dizeleridir:
‘Alınız ilmini Garb’ın, alınız san’atını;