Gazze’de, Suriye’de ve Afganistan’da savaşın kazanılma anı

Gazze’de Siyonist gücün bütün “medeni” dünyanın desteğini alarak yürüttüğü savaş ortaya kıyas kabul etmez bir asimetrik güç dengesizliği ortaya koydu. 471 gün boyunca dünya halkları şimdiye kadar anlatılmış hikayelerin tam aksini dinledi, izledikleri filmde dağıtılmış rollerin tam aksi bir rol dağılımı izledi. Hollywood ve Netflix sinema endüstrisinde anlatılan soykırım hikayelerinde Yahudiler mağdur değil zalimlerin önde gidenleri olarak sahneye çıktı. Kuşkusuz bu Hamas’ın 7 Ekim ’de yola çıkarken

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

Gazze’de Siyonist gücün bütün “medeni” dünyanın desteğini alarak yürüttüğü savaş ortaya kıyas kabul etmez bir asimetrik güç dengesizliği ortaya koydu. 471 gün boyunca dünya halkları şimdiye kadar anlatılmış hikayelerin tam aksini dinledi, izledikleri filmde dağıtılmış rollerin tam aksi bir rol dağılımı izledi. Hollywood ve Netflix sinema endüstrisinde anlatılan soykırım hikayelerinde Yahudiler mağdur değil zalimlerin önde gidenleri olarak sahneye çıktı. Kuşkusuz bu Hamas’ın 7 Ekim’de yola çıkarken ortaya koyduğu hedeflerden birisiydi ve bu hedefe çok net bir sonuçla varmış oldu. Sadece bu konuda değil, esasen bu asimetrik güç dengesizliğine mukabil günün sonunda hedeflerini gerçekleştirme konusunda da bu sefer Hamas lehine alabildiğine asimetrik bir netice oldu. Bu netice Hamas için tartışmasız bir zafer, İsrail ve arkasındaki bütün güçler içinse büyük bir yenilgi ve kayıp oldu.

Bu mücadelenin sonucunda Filistin tarafından şehit olanların ve yıkılan şehirlerin durumuna bakarak tamamen bu neticeye uygun bir başarı hikayesi çıkaranların anlamadığı şey şu: Kurtuluş hareketlerinin güçlü sömürgeci ve işgalci güçlere karşı giriştiği asimetrik savaş deneyimlerinde yenilgi, ancak ezilen halklarda direniş, mücadele ve meydan okuma iradesi ortadan kalkmışsa söz konusudur. Bu durumda mağlubiyet, düşmanın emir ve şartlarını kabul etmek anlamına gelirken, zafer ise düşmanın savaş ve saldırganlığının hedeflerine ulaşmasını engellemekten başka bir şey değildir.

Direniş, düşmanının zaferini engellediğinde kazanır, onun izinden gittiğinde yenilir, papağan gibi onun hikâyesini ve anlatılarını tekrarladığında ise mağlup olmuş olur. Mesela II. Dünya Savaşı’nın sonunda Almanya ve Japonya’nın teslim belgesi imzalayıp beyaz bayrak çekmesi ve ABD ile aynı yolu izlemeye başladığında yaşanmış şeydir yenilgi. Ne yazık ki bu yenilgiyi biz de Osmanlı olarak 31 Ekim 1918’de de yaşadık. İngiliz, İtalyan ve Fransız güçleri Osmanlı’ya karşı net bir galibiyet kazandılar, çünkü Osmanlı mütarekeyi imzalayarak düşmana kapıları açmış oldu. Bir de Aliya İzzetbegoviç’in efsanevi yenilgi-zafer denklemi vardır: Yenilgi düşmanın karşısında mevzi mağlubiyetlerle olmaz, düşmana benzediğinizde olur.

Bugün özellikle esir takasında gördüğümüz karşılaştırmalı manzaralar Kassam Tugaylarının düşmanlarına benzemekten çook uzak olduklarını ve kendi üstün ahlaki ve manevi kriterlerini tarzlarını bütün dünyayı hayran bırakacak şekilde ortaya koyduklarını gösteriyor.

Daha önce de üzerinde durduğumuz hedefler açısından Hamas Ebu Ubeyde’nin ağzından ilan ettiği bütün hedeflere ulaştı: İsrail’in propagandadan ibaret yüzünü bütün dünyaya ifşa etti. Onu dünyada moral açıdan aşağılık bir noktaya sürükledi. İşgalin bütün haksızlıklarını, zulümlerini, insan hak ihlallerini bütün dünyanın gündemin getirdi. İsrail’in bütün devasa savaş gücünün kendisine güç yetiremeyeceğini sürekli tekrarladı ve tam da dediği gibi oldu. Neticede İsrail saldırılarının başında ilan ettiği Hamas’ı bitirme ve rehineleri kurtarma hedefine yaklaşamadı bile. Hamas savaş esnasında kaybettiği elemanlarını kısa süre içinde telafi ettiği gibi savaş uzadıkça operasyon kabiliyetlerini ve kapasitesini çok daha güçlü bir biçimde sergilemeye devam etti. Ayrıca Hamas’ın anlaşma yoluyla bıraktıklarının dışında hiçbir rehinesini de kurtaramadı. İsrailli yetkililer her zamanki kibirleriyle çok büyük konuştular ala çıtayı yükselttikçe altında daha büyük bir hezimet yaşadılar.

Şimdi ise anlaşma sonrası izledikleri yol konusunda önceden çok hazırlıklı olduklarını bir gövde gösterisiyle ortaya koyuyorlar. Teslim esnasında işin medya yönetiminden, dekora kadar bütün detayların düşünülmüş olduğu bu tabloda İsrail’in devlet olma iddiasıyla dalga geçmiş oluyor bilakis kendileri dimdik ayakta olduklarını gösteriyorlar. Bu görüntüler dünyanın her tarafında Hamas ve Filistin davası, hatta Müslümanlar lehine net bir zaferin ve çok güçlü bir moral üstünlüğün işaretleri olarak okunuyor.

Olimpiyat kürsüsüne çıkarılır gibi platforma çıkarılan İsrailli kadın rehinelerin güler yüzü, bakımlı halleri, jestleri ve mimikleri etrafını saran yüzlerce Hamas askeriyle birlikte ikonik bir görüntü ortaya koyuyor. Bu görüntüyle bundan sonraki yıllarda İsrail baş etmek için çok fazla çalışmak durumunda kalacaktır. İsrailli rehinelerin Kassam Tugayları’nın elinde nasıl bir insani muamele gördüğüne dair hikayeler İsrail’in zindanlarındaki Filistinlilerin gördüğü muamelelerle aynı hikâye içinde karşılaştırmalı olarak anlatılacaktır. Star Gazetesi’nden Resul Tosun bu tabloda kimin devlet kimin terör örgütü

gibi davrandığı sorusunu sorarak noktayı koyuyor.

Aslında Kassam Tugayları’nın bu savaşı sürdürme biçiminde baştan itibaren inanılması zor bir irade, cesaret, asalet ve bütün detayların düşünülmüş olduğu bir planlama vardı. Kassam operasyonlarının medyadaki sunumları başlı başına büyük bir iletişim mekanizmasının ve alabildiğine profesyonel bir algı yönetiminin çalıştığını gösterdi. Bu profesyonellik ve bu başarı tabii ki her şeyden önce bağımsız hareket edebiliyor olması ve hayata bakıştaki inanmışlık, adanmışlık ve eşsiz disiplinle ilgili.

Öyle bir disiplin ki lider düştüğünde bile arkasından hiçbir şey olmamış gibi aynı misyonu ve iradeyi sergileyen bir liderlikle devam edebiliyor. Yahya Sinvar’ın şehitliğine İsrail’in çocuklar gibi sevindiğini biliyoruz. Ama öyle bir şehadetti ki Sinvar’ınki, Hamas mücahitleri arasında en ufak bir gevşemeye veya moral çöküntüsüne yol açmamış, böylece onların İsrail’e bu direnişi liderlerine suikastlarla veya o çok güvendiği aşırı yıkıcı-yakıcı silahlarıyla kazanamayacağını gösterme fırsatı vermiş oldu. Dahası böyle efsane bir liderin savaş boyunca şehit düşen insanlardan kendisini ayırmadığı, ahlaki olarak savaşçılarını kullanan bir siyasi çıkarcı olmadığını gösterme fırsatı da bulmuş oldu. Filistin Davası, İslami ilke ve ahlakla birleşmiş olarak bazı savaş elitlerine dünyevi avantajlar sağlayan bir mücadele değil, baştan aşağı herkesin eşit şekilde inandığı ve eşit şekilde canını ortaya koyabildiği bir davadır. Bu söylenenlerin aynıyla vaki olduğunu görmenin bir yolu da şimdi İsrail medyasında bu durumun nasıl algılandığına bakmaktır.

Üstelik son günlerde bu zafer modelinin sadece Gazze’de değil, Suriye ve Afganistan’da da aynı parametrelerle tekrarladığını söylemeden geçmeyelim.

Bu da Gazze halkına ve yiğit savaşçıları Kassam Tugaylarına ilham veren referansın aynısının, Kur’an ve Sünnete dayalı İslam ahlakı olduğunu hatırlatmamızı gerektiriyor.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Aksa Tufanı’nın bir dalgası da Sudan’da 29 Ocak 2025 | 9 Okunma Gazze’de, Suriye’de ve Afganistan’da savaşın kazanılma anı 27 Ocak 2025 | 237 Okunma Ümit Özdağ ne yapmış? 25 Ocak 2025 | 1.689 Okunma Ebu Ubeyde ne dediyse o... 22 Ocak 2025 | 609 Okunma Aile hayatına daha erken katılımı sağlamak gerek 20 Ocak 2025 | 150 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar