Jeffrey Sachs’ın Antalya’da anlattığı masal

Antalya Diplomasi Forumunun ilginç bir konuğu vardı. İlginçliği söylediklerinde tabii. Türkiye’de konuşup hoşumuza gelecek şeyler söyleyen herkese peşinen açtığımız yüksek kredi, onun başka yönlerini ilk anda göz ardı etmemize de yol açıyor. Söylediklerini sosyal medyada ardından bütün internet sitelerine düştüğü için hemen herkesin ilgiyle takip ettiği BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı (SDSN) Başkanı Jeffrey Sachs ’ın mesela İsrail ve ABD’nin bölgemizdeki olumsuz rolleriyle ilgili söyledikleri

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

Antalya Diplomasi Forumunun ilginç bir konuğu vardı. İlginçliği söylediklerinde tabii. Türkiye’de konuşup hoşumuza gelecek şeyler söyleyen herkese peşinen açtığımız yüksek kredi, onun başka yönlerini ilk anda göz ardı etmemize de yol açıyor. Söylediklerini sosyal medyada ardından bütün internet sitelerine düştüğü için hemen herkesin ilgiyle takip ettiği BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı (SDSN) Başkanı Jeffrey Sachs’ın mesela İsrail ve ABD’nin bölgemizdeki olumsuz rolleriyle ilgili söyledikleri dolayısıyla kimse onun gerçekte Avrasyacı, Çin ve Rus istihbaratıyla yakın ilişkili olmak dolayısıyla suçlandığına dikkat etmemiş. Dahası Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı zulmü inkâr eden, bu konuda Çin’e koşulsuz destek veren yanı da hiç hatırlanmamış.

“Bölgede yaşanan birçok kriz ve savaşın sorumlusunun ABD yönetimi ve müttefiki İsrail olduğunu ve bunların kasten yapıldığını” iddia eden Sachs’ın söyledikleri bu cümleden ibaret olsa ve burada kalsa herkesin bildiği hakikati bir ABD’li olarak söyleme cesaretinde bulundu diye alkışı hak ederdi tabii. Ama birçok emsali gibi Sachs’ın bu apaçık hakikati ifade ettikten sonraki söyledikleri, bölgemizde yıllardır olup biten her şeyi tam bir karartma işleminden başka bir kapıya çıkmamış.

Bunun gibi söylediği birçok doğrusu var Sach’ın tabii, mesela “ABD'nin siyasi, askeri ve mali desteği olmasa İsrail'in bir gün savaşamayacağına, Gazze'de soykırım yapamayacağı” yönündeki sözleri de bu doğrularından. Ama ardından tutup Suriye’de yaşanmış olan bütün devrim hareketinin ABD tarafından ve İsrail’in isteğiyle Esed’i devirmek üzere yola çıkmış bir plan dahilinde cereyan ettiğini anlatmaya çalışmış. Hatta dünyanın en güçlü diplomasi forumlarından biri olmaya doğru hızla ilerleyen Antalya’da kendisini ciddiye alıp dinleyen onca insana bütün iddialı ve özgüvenli ses tonuyla şunları anlatmış: “Suriye savaşı, İsrail'in teşvik ettiği altı savaşın sadece bir tanesi. Lübnan, Irak, Libya, Somali ve Sudan'da. Aslında bu liste bizde vardı. Wesley Clark, 2011 yılında Pentagon'dan bir kağıtla bilgilendirilmişti. Amaç beş yıl içinde yedi savaş çıkarmaktı. Netanyahu'nun büyük üzüntüsüne rağmen gerçekleşmeyen tek savaş İran'la olandı. İsrail hâlâ bu savaşı kışkırtmaya çalışıyor."

Neresinden tutup düzeltelim denilecek, ya karşıdakini saf yerine koyan veya kendisi gerçekten saftirik olan birilerinin sözleri gibi. Bize ABD’nin İsrail’in isteğiyle Suriye’de savaş çıkararak Esed’i devirmeye çalıştığını, bunun için bütün silahlı grupları örgütleyip eğittiği ve silahlandırdığını ama nasıl olmuşsa 14 yıl boyunca halkının 1 milyonunu katledip 12 milyonunu da tehcir eden zulmüne karşılık bunu başaramadığını anlatıyor. Bölgesel aktörlere, halka ve başka hiç kimseye hiçbir rol bırakmayan, bütün iradeyi yine eleştirirken ABD ve İsrail’e yükleyerek onların asıl faillik rolünü yeniden restore eden bir yaklaşım.

Burada Esed’in hiç zulmü yok. Halkını zulmüyle, baskılarıyla, işkencesiyle, katilamlarıyla bunaltan ve isyandan başka bir seçenek bırakmayan Esed’in kendisinin hiçbir rolü yok. Deralı çocukları tutuklayıp işkencelerle katleden, sonra ailelerine namuslarıyla hakaret eden, çocuklarını talep eden ailelerin üzerine ateş açan sonradan insanlar bunlardan tahrik olmadılar da Obama’nın çağrısına mı kulak verip isyan ettiler?


İSRAİL’E RAHAT MI BATIYORDU DA DİKTATÖRLERİ DEVİRMEK İSTEDİ

Sahi İsrail, sözü geçen ülkelerde gerçekten bir değişim mi istiyordu? Neden? Mübarek ile, Kaddafi ile, Lübnan’daki yönetimle ne alıp veremeyeceği vardı? Rahat mı batıyordu İsrail’e. Oradaki yönetimlerin hepsi ona zaten kayıtsız şartız itaat etmiyor muydu? Bilakis Arap Baharı süreci İsrail’in ve ABD’nin bölgedeki konforlarını bozdu, halkları iktidara getirdi de bu durum İsrail’i çok tedirgin etti. Sonradan başlayan karşı-darbe süreçleri hep eski durumu restore etme çabasından başka bir şey miydi? Mursi’nin iktidara geleceği bir Mısır mı arıyordu İsrail de Mübarek’i devir(t)meye karar verdi? Mursi yönetimde olsa İsrail bölgede bu kadar kolay cirit atabilir miydi? Tam da Suriye’de bir Mursi tecrübesi daha yaşamamak için Esed’e sımsıkı sarılmadılar mı?

Bu nasıl oldu? Hatırlayalım. Bir domino gibi Tunus, Mısır, Libya ve Yemen’de gerçekleşen devrimlerin hepsi İsrail karşıtıydı. Tam da bundan dolayı sıra Suriye’ye geldiğinde devreye giren eller Suriye’de devrimin gerçekleşmesini engelledi. Doğru, ABD ilk etapta Esed’i devirme hedefi olmak üzere “Suriye Dostları” koalisyonunda yer aldı. Ama bu amaçla Suriye’ye geldikten sonra bütün gündemi bir anda değişti. DAEŞ diye mevhum bir düşman üretip onunla boğuşmaya başladı.

Sachs bize ABD’nin o günden beri Esed’i devirmeye çalıştığını anlatıyor. Türkiye’de de yıllarca Esed’in zulmüne dayanışmalarıyla ortak olmuş akl-ı evvel mal bulmuş gibi sarılmış. 14 yıl boyunca Esed’i devirmek istediği halde devirememiş bir ABD’ye, yani bütün olup bitenlerin başı saydıkları ABD’ye nasıl bir acziyet yakıştırdıklarının bile farkında değiller. Elbette o kadar da güçlü değil, ama Esed’i deviremeyecek kadar da zayıf değildi ABD. Bilakis Esed’i devirmelerine ramak kalmış halk güçlerinin önüne açıkça set çekti ABD. Esed’i korudu, ayakta tuttu. Neden? Çünkü Esed İsrail’in “favori diktatörü” idi.

İsrail’in hiçbir zaman ne baba ne de oğul Esed ile hiçbir sorunu olmadı. Baba-oğul, İsrail’in güvenilir emanetçileriydi. Esed Suriye’deki iktidarını Golan’ı satmış olmasına borçlu sayıyordu. Golan’ı da hiçbir zaman gerçek anlamda istemedi. O yüzden Esed düştüğünde İsrail deli danalar gibi sağa sola saldırmaya başladı. Suriye esas itibariyle İsrail işgali altında bir ülke durumundaydı. Devrimle birlikte İsrail adeta bir toprak kaybetmiş durumda.

Libya’da Kaddafi’yi birkaç gün içinde deviren ABD-İngiltere-Fransa bu performansı Suriye’de haydi haydi gösterebilirlerdi. Hatta o günlerde Türkiye’nin Suriye ile devam etmekte olan ilişkilerinin bitmesini “sabırla” beklediler. Biz de sandık ki gelip Esed’i devirecekler. Geldiler, isteseydiler yapabilirlerdi. Yanlarında 50 yıllık istibdattan canına tak etmiş bütün Suriye halkı vardı. Savaş suçları dolayısıyla her türlü uluslararası meşruiyet de vardı.

Ama ne olduysa birdenbire Esed gündemlerinden düştü. İran’dan mı Rusya’dan mı Esed’in kendisinden mi korktular? Buna bizi kim inandırabilir bu tabloda? Üstelik o zamanlar Rusya daha Esed’e tam desteğini vermemişti bile. Hatta anlaşma bile yapılmamıştı. Bir tek İran ve Esed kalıyordu. Onları devirmek için her türlü halk desteği de vardı. Neden yapmadı? Çünkü tam o anda Esed sonrası veya Esed’in alternatifinin olmadığını gördüler kendileri için. Hâlâ Esed sonrası İsrail için durum tam bir fecaat haline gelmiş durumda. İsrail için aslında korkulan şey 14 sene sonra da olsa gerçekleşmiş oldu.

Sach’a bugün Antalya Diplomasi Forumu’nda bu masalı anlattırmak, onu can kulağıyla dinlemek ise başka bir konu tabii.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Müslüman Erkekler ve Müslüman Kadınlar: Eski ve Yeni Sorular 23 Nisan 2025 | 143 Okunma Türkiye’de Bangladeş Konferansı ve Temmuz Devriminin Ruhu 21 Nisan 2025 | 86 Okunma Türkiye’nin Fikir Dergileri 19 Nisan 2025 | 123 Okunma Esed mi ABD-İsrail mi? Biz hepsi de suç ortağı diyoruz halbuki 16 Nisan 2025 | 205 Okunma Jeffrey Sachs’ın Antalya’da anlattığı masal 14 Nisan 2025 | 345 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar
Close menu