Kararlı siyasetin farkı
Son yazımda Anayasa Komisyonu esnasında bazı CHP'li ve HDPli vekillerin tartışmaların zamanlamasına dair ortaya koydukları tavırları tipik ibretlik tutumlar olarak zikretmiştim. Bu tavırlar hakikaten ibretlikti...
Son yazımda Anayasa Komisyonu esnasında bazı CHP'li ve HDPli vekillerin tartışmaların zamanlamasına dair ortaya koydukları tavırları tipik ibretlik tutumlar olarak zikretmiştim. Bu tavırlar hakikaten ibretlikti çünkü anayasa görüşmeleri için “namütenahi bir zaman” talep ediyorlardı.
Gerekçesine bakıldığında kulağa hoş gelen, hatta bir ölçüde kutsiyet atfedilen bir toplumsal sözleşme olarak anayasa değişikliği esnasında hiç kimsenin aklında, gönlünde hiç bir şey kalmayıncaya kadar herşeyin sonuna kadar konuşulmasının önemine işaret ediyordu.
Peki sözkonusu olan bu aktörler olduğunda bu sözün bir sonu olur muydu gerçekten? Niyet olayı kökten engellemek olduğunda ve bu niyet da başından beri izhar edilmiş olduğuna göre bu konuda konuşmalarda taraflardan herhangi birini ikna edecek bir doyum noktası olabilir miydi?
Aslına bakarsanız CHP'lilerle HDP'lilerin anayasa tartışması esnasında uzlaşmazlık konusunda önceden vermiş oldukları karar belli olduğu andan itibaren bütün tartışmalar, neticesi belli tamamlanması gereken bir prosedüre dönüşüyor. Ama “namütenahi konuşma talebi” ile ilgili kaydedilmesi gereken bir-iki noktayı tamamlamaya fırsat veriyor.
Birincisi, CHP-HDP'nin bu zaman bolluğunun büyük ölçüde bu ülkeye karşı sorumsuzluğunu yansıtıyor olmasıdır. Daha açık bir ifadeyle, aynı siyasi meşrepten beslenen bu iki partinin bu ülkenin insanına karşı taşıdıkları en ufak bir sorumluluk duygusu yok. Bu ülkeyi geliştirmek, kalkındırmak, bu ülkeye pozitif bir değer katmak gibi bir dertleri yok. Elbette korumaya çalıştıkları bir durum var ve o durumun muhafazası adına her türlü direnci sergilemekten geri durmuyorlar. Halihazırda o durumun, o pozisyonun korunması için kendilerine gerekli olan tek şey daha fazla zaman. O yüzden işi yavaşlatmak, sabote etmek, sürece takoz koymak en iyi yaptıkları şey oluyor.
İkincisi, CHP ve HDP'nin bu zamanı kazanmak ve tartışmaları namütenahi sürdürmek için öne sürdüğü “her şeyin sonuna kadar konuşulması” gerekçesi, liberal sol siyasetin üzerinde bir zamanlar çok durduğu müzakerece demokrasinin en önemli pratiklerinden birisi. Sınırsızca konuşmayı kutsama derecesinde öne çıkaran bu siyaset, aslında konuşmanın zamanla siyaset üretmeyi imkansız hale getirecek şekilde her şeyi anlamsızlaştırdığını bile fark etmedi.
Bu dönemin ruhunu yansıtan ünlü Fransız postyapısalcı felsefeci Jacques Derrida aslında mevcut bir siyasi durum karşısında veya bir metnin gerçek anlamının ne olduğu hususunda geçerli olan ilkenin “karar verilemezlik” olduğunu söyleyerek bu tarz bir siyasetin felsefi temelini de çok sağlam bir biçimde kazmıştır.