Kerkük, Kerkük’tür!
Mesut Barzani’nin artık bir tür siyasi intihara dönüşen bağımsızlık macerası bölgede çok farklı bir ittifakın oluşmasına yol açtı. Esasen bölge halklarının, ülkelerinin...
Mesut Barzani’nin artık bir tür siyasi intihara dönüşen bağımsızlık macerası bölgede çok farklı bir ittifakın oluşmasına yol açtı. Esasen bölge halklarının, ülkelerinin, bütün sorunlarını harici müdahalelere hiç mahal bırakmaksızın kendi aralarında çözmeye çalışmaları her zaman en ideal olanı. Türkiye AK Parti iktidarı döneminde bu yakınlaşmalara her zaman vurgu yaptı. Bölge ülkelerinin kendi aralarında diyalogla çözemeyecekleri hiçbir sorunları yok.
Geçmişte bu halklar kendi aralarında Avrupa’dakiyle karşılaştırılamayacak uzun süreli bir barış ve istikrar ortamında yaşadılar. Bunu mümkün kılan bir kültür ve inanç atmosferi var. Bu atmosfer dışarıdan gelen müdahalelerle bozuluyor. I. Dünya Savaşı sonunda bu bölgeyi dizayn eden sömürgeci-işgalci güçler ülkeleri bölüp parçalarken, halklar arasında da çözülemeyecek davalar ekmeye çalıştılar. Buna rağmen halkları birbirlerine çeken etkenler, birbirlerini iten etkenlerden çok daha güçlü.
Etnik veya mezhebi ayrılık iddiaları kesinlikle bu halkları birbirlerinden uzaklaştırıcı, çözücü etkenler. Dünyanın bütünleşmeye, birleşmeye eğilimli olduğu bir dönemde etnik veya mezhebi vurgulu ulusal oluşumlar dünyanın gidişatına aykırı, barışı ve kardeşliği değil, nefreti ve ayrışmayı körükleyici hareketlerdir. Türkiye’nin Barzani’nin bağımsızlık macerasına karşı çıkışı, asla Kürtlere karşı bir duruş değil. Böyle anlaşılması kesinlikle çok yanlış olur. Aslında sözkonusu maceranın sonu, böyle bir talebin veya girişimin ne kadar temelsiz, gereksiz ve zararlı olduğunu kendi kendine göstermiş oldu.
İşin neticesinde sadece Barzani kaybetmiş olmadı. Aslında herkes biraz kaybetmiş oldu. Bakmayın öyle kar-zarar hesaplarına. Ortada iyi kötü sürmekte olan bir atmosferin bozulması, bir vazonun kırılması sözkonusu. İzhar edilmiş bir ayrılık niyetinin ürettiği mesafe, bir hayalin peşine takılıp neticesinde yaşanan bir hüsran duygusu, bir işe beraber koyulanların birbirine yaşattıkları ihanet, geride kalan güven bunalımı ve tabi şimdi bu yanlışı düzeltme adına vazife üstlenenlerin bu vazifenin gerektirdiğinden fazla ürettiği ezici üstünlük ve husumet.
Belki bütün bu olanların birinci dereceden sorumlusu Barzani’nin kendisidir. Ancak onu bu sürece, biraz da manipüle ederek, zorlayarak, mecbur bırakan bir siyasetin varlığını da gözardı etmemek gerekiyor. Daha önce bu köşede yine değindik: Irak’ta merkezi hükümet ülkenin bütün unsurlarını temsil eden, tarafsız bir yönetim kuramadı. Ne Sünnileri kucaklayabildi, ne de aynı zamanda Sünni olan Kürtleri.
Hele DAEŞ’a karşı kurulan ve merkezi hükümetçe kendilerine yasal statü tanınan Haşdi Şabi birliklerinin dehşet uygulamaları Sünnilerde merkezi hükümetle ciddi bir mesafe ve kan davası oluşturdu. Irak yönetiminin IKBY’ye bütçeden hak ettiği payı vermemekte diretmesi ve taahhütlerini yerine getirmemesi de Kürtlerde giderek Bağdat’tan duygusal kopuşu hızlandırdı. Şu bir gerçek ki, Irak’ta Kürtlerin statüsü Türkiye’deki gibi olamadı hiçbir zaman.